Tarih 1
TÜRK-İSLAM TARİHİ
TALAS SAVAŞI
• ÇİN DEVLETİ İLE ARAP DEVLETİ (ABBASİ) KARŞI KARŞIYA GELMİŞTİR
• TÜRKLER ABBASİYİ DESTEKLEMİŞTİR.
• SONUÇLARI:
- Abbasi kazanmıştır.
- Türkler ile Araplar yakınlaşmış ve Türkler arasında İslamiyet yayılmaya başlamıştır.
- Türkler Abbasi devletinde yönetim ve askeri alanda önemli görevlere getirilmişlerdir.
- Müslümanlar Kağıt ve Matbaayı öğrenmiştir.
• Müslümanların öğrendiği buluşlar daha sonra Haçlı Seferleri ile Avrupa’ya ulaşacaktır.
• Çin’in Batıya ilerleyişi durdu, Çin kabuğuna çekildi.
SORU: Türklerin İslamiyet’i kabul etmesini kolaylaştıran sebepler nelerdir?
- Göktanrı inancı ile İslamiyet’in benzer yanlarının olması. (Tek tanrı, ahiret inancı, kurban kesme, cennet cehennem)
- Abbasi devletinin hoşgörü politikası.
- Türklerin “cihan hakimiyeti” ile Müslümanların “cihad” politikalarının benzemesi.
!!! İslamiyeti kabul eden ilk Türk boyu KARLUKLAR’dır.
!!! İslamiyeti kabul eden ilk Türk devleti KARAHANLILAR’dır.
Karahanlılar:
!!! Türk kültürüne ve Türkçe’ye önem vermişlerdir. (Milliyetçi, ulusçu, Türkçü olduklarının göstergesidir)
!!! İlk ticari amaçlı kervansaraylar bu dönemde yapılmıştır. (ticarete önem verildiğinin göstergesidir)
Gazneliler:
!!! Gazneli Mahmut Hindistan’a 17 sefer yaparak burada İslamiyet’in yayılmasını sağladı. (İslamiyet’te eşitlik olduğu için Kast sistemi darbe almıştır)
!!! Abbasi halifeliğini Şii Büveyhoğullarının baskısından kurtardı. (Türkler İslamiyet’in koruyuculuğunu üslenmiştir)
Büyük Selçuklu Devleti:
Malazgirt Savaşı (1071):
n Sonuçlar:
n Türkler büyük bir zafer kazandı.
n Bizans İmparatoru Romen Diyojen esir düştü.
n Not: Malazgirt zaferi ile Anadolu’nun kapısı Türklere açıldı. Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladı.
n Alp Arslan, komutanlarını Anadolu’nun fethi ile görevlendirdi. (Bunun sonucunda kılıç hakkı ile beylikler kurulacaktır)
n !!! Beyliklerin kurulması şunlara sebep oldu:
- Anadolu kısa sürede feth edildi,
- Anadolu kısa sürede Türkleşti,
- Anadolu’da Türk kültürü ve medeniyeti yayıldı,
- Anadolu’da İslamiyet yayıldı.
Bu beyler Selçuklulara yarar sağlamışlar fakat daha sonra bağımsız hareket etmeye başlamış ve feodal bir yapının ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. (Bu durum merkezi otoriteyi olumsuz yönde etkilemiştir)
Tolunoğulları ve Ihşidiler: (Mısırda kurulmuşlardır.)
• Mısır’da kurulan ilk Türk devletleridir.
• Yönetici Türk halkı Arap olduğu için kısa sürede yıkılmışlardır.
• Mısırın bayındır (mimari eser ve belediye hizmetleri) hale gelmesinde önemli katkıları olmuştur.
Eyyubiler: (Mısırda kurulmuş)
• Haçlılar ile başarılı savaşlar yaptı.
• Mısır’da Türk devlet teşkilatını uyguladılar ve resmi dilleri Türkçe’dir.(Milliyetçilik göstergesi)
Memlükler: (Mısırda kurulmuş bir Türk devleti)
• Memluk devletinde Türkçe bilmek bir ayrıcalıktı. Türkçe bilmeyenler yönetimde yükselemezdi. (Milliyetçi özelliğidir)
• Egemenlik anlayışı bakımından diğer Türk devletlerinden ayrılırdı. Kut anlayışına göre hükümdar ve ailesi devleti yönetirken, Memlükler’de Türkçe bilen güçlü ve yetenekli her komutan hükümdar olabiliyordu. (Bu durum çok sayıda hükümdarın tahta geçmesini sağlayacaktır)
• Osmanlıdan üç yüz yıl daha az yaşamalarına rağmen tahta geçen hükümdar sayısı daha fazla olmuştur.
SORU: Türkler’in İslamiyeti kabul etmesi, sosyal ve kültürel yaşamında ne gibi değişiklikler meydana getirdi?
- Arapça’nın kullanılması ve hatta resmi dil ve bilim dili olması.
- Hicri Takvim’in kullanılması.
- Cami, Mescit, Minare, Kümbet vs. mimari eserler yapılması.
SORU: İlk Müslüman Türk devletlerinde kilise, manastır ve rahiplere konan vergilerin kaldırılmasının amacı nedir?
- Devlet ile gayrimüslim vatandaşları ve din adamlarını kaynaştırmak ve devlete bağlılığını arttırmak.
SORU: Malazgirt zaferinden sonra Anadolu topraklarında Selçuklu egemenliği artarken, Bizans egemenliği azalmıştır. Bu neyin göstergesidir?
- Türklerin Anadolu’daki etkinliğinin giderek artığının ve Anadolu’nun Türkleşmeye devam ettiğinin.
ÖNCE SONRA DAHA SONRA
Türk-Arap Türkler İslamiyet’i Türklerin İslam
komşu kabul etmeye başladı. medeniyetine
oldu. katkıları oldu.
SORU: Büyük Selçuklu Devleti’nde;
- Nizamiye Medreselerinin açılması,
- Bilim adamlarının himaye edilmesi.
neyin göstergesidir?
Selçukluların Eğitim ve Bilime verdiği önemin.
SORU: Türk Devletlerinde taht kavgaları yaşanmasında etkili olan sebepler nelerdir?
- Komşu ülkelerin Türk Prensleri kışkırtması,
- Ülke hanedan üyelerinin ortak malıdır anlayışı,
- Beyliklerin ve boyların prensleri kışkırtması.
NOT: Büyük Selçukluda Atabeylerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri merkezi otoriteyi zayıflatmıştır.
SORU: Büyük Selçukluda toprak fethedenin malı sayılması neye neden olmuştur?
- Feodal beyliklerin ortaya çıkmasına.
SORU: Talas Savaşı sonunda Türk boylarının İslamiyeti kabul etmeleri neyin göstergesidir?
- Askeri olaylar toplumlararası etkileşime ortam hazırlamıştır.
SORU:
- Göçebelerin yerleşik hayata geçirilmesi,
- Sulama kanallarının açılması.
Bu çalışmalar neyin göstergesidir?
Tarımı geliştirme amacı vardır.
Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra İslam dünyasının koruyuculuğunu üslenmiştir.
Bunun örnekleri;
n Gazneli Mahmut’un, Bağdat halifesini baskıdan kurtarması,
n Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’in Abbasi halifesini koruması ve himaye etmesi,
n İslam dünyasına düzenlenen Haçlı Seferlerine karşı koymaları,
n Osmanlı padişahlarının, Müslüman devlet ve beylikleri korumaya çalışmaları.
SORU: Memlükler’de devlet savaş zamanı ve ekonomik durumu kötü olduğu dönemlerde vatandaşlarının mallarına el koyabiliyor yada istediği fiyattan satın alabiliyordu.
Bu durum neyin göstergesidir?
Özel mülkiyet hakkının zaman zaman devlet tarafından kısıtlandığının.
SORU: Şehzadelerin atabeyler gözetiminde illere yönetici olarak gönderilmesi neyin göstergesidir?
İleriki dönemlerde devletin başına geçecek olan kişilerin tecrübe kazanması amaçlanmıştır.
SORU:
İslam devletleri;
- Düşünce özgürlüğünü kısıtlamamıştır.
- Bilimsel eserler Arapça’ya çevrilmiştir.
- Bilim adamlarına serbest çalışma ortamı yaratılmıştır.
Bu çalışmalar neye sebep olmuştur?
Müslüman bilginlerin pozitif bilimlere öncülük etmesine sebep olmuştur.
SORU:
- Fenikelilerin Akdeniz’de kurduğu koloniler alfabenin batıya taşınmasında etkili olmuştur.
- Asurlular Hititler ile yaptıkları ticaret faaliyetleri sırasında çivi yazısını Anadolu’ya getirmişlerdir.
Bu bilgiler birlikte düşünüldüğünde nasıl bir yorum çıkarılabilir?
Kültürel etkileşimde ticaret ön plandadır.
SORU:
- Ürünlerin fiyat ve kalite standardının belirlenmesi,
- Kurallara uymayanların meslekten çıkarılması.
Lonca örgütünün bu yetkileri hangi amaca yönelik hazırlanmıştır?
Hem üreticiyi hem tüketiciyi koruma amacı vardır.
TÜRKİYE TARİHİ
1. İlk Beylikler Dönemi (Malazgirt’ten sonra kurulan beylikler)
2. Anadolu Selçuklu Devleti
3. İkinci Beylikler Dönemi (Kösedağ Savaşı’ndan sonra kurulanlar)
4. Osmanlı Devleti
5. Türkiye Cumhuriyeti
!!! I.Haçlı Seferinden (1096) dolayı merkez Konya’ya taşınmıştır. (İznik be Batı Anadolu’da üstünlük Bizans’ın eline geçmiştir)
Miryokefalon Savaşı (1176)
Anadolu Selçuklu X Bizans
- Türklerin Anadolu’dan atılamayacağı anlaşıldı. (Anadolu kesin olarak Türk yurdu oldu)
- Bizans’ın son saldırısı, Türklerin son savunmasıdır.
- Türk-İslam dünyası üzerinde Bizans baskısı sona erdi.
- I.Haçlı Seferi ile Bizans’ın eline geçen Batı Anadolu’daki üstünlük Selçukluların eline geçmiştir.
!!! II.Kılıçarslan, Türk Devlet geleneklerine göre ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmıştır. (Bu durum, daha hayatta iken oğulları arasında taht kavgalarının başlamasına sebep olmuştur)
I.İzzeddin Keykavus Ticareti geliştirmek için;
- Sinop alınarak Anadolu ticareti Karadeniz’e açıldı. (Burada ilk tersane kuruldu)
- Anadolu’da Kuzey-Güney, Doğu-Batı doğrultusunda yollar yapıldı ve bu yollara Kervansaraylar yapıldı.
- Yabancı tüccarlara düşük gümrük vergileri uygulandı.
- Anadolu’daki önemli merkezlere yabancı tüccarlar, Kırım, Kıbrıs, Mısır gibi yerlere de Türk tüccarlar yerleştirildi.
- Zarara uğrayan tüccarların zararı karşılandı (ilk sigorta sistemi)
I.Alaeddin Keykubat döneminde;
- Alanya alındı.
- Anadolu, uluslararası ticaret merkezi haline geldi.
- İlk deniz aşırı sefer, Kırım’ın Suğdak limanı alınarak yapılmış oldu. (Karadeniz’de üstünlük sağlandı ve İpek yolu ele geçirilmiştir)
Moğol Tehlikesine karşı alınan tedbirler;
- Doğudaki şehirlerin surları tamir edildi.
- Halife ile ilişkiler yoğunlaşmıştır. (Askeri birlik göndermiştir)
- Harzemşahlar’ın Doğu Anadolu ve Azerbaycan’a yerleşmelerine müsaade edilmiştir. (Tampon bölge)
- Anadolu Selçuklu, Harzemşah, Eyyubi ittifakı kurulmaya çalışıldı.
- Moğol hanı Ögeday ile dostluk kurulmaya çalışıldı.
Yassıçemen Savaşı (1230)
- Harzemşahlar’ın Ahlat’ı alması ile ilişkiler bozuldu.
Anadolu Selçuklu X HARZEMŞAH
- Harzemşahlar yıkıldı.
!!! NOT: Bu savaş ile Anadolu Selçuklu devleti gücünü göstermiş ve Moğolların Anadolu’yu istilası gecikmiş, fakat tampon bölge kalktığı için Moğollar daha rahat ilerleme imkanı bulacaktır.
II.Gıyaseddin Keyhüsrev;
- 1240’ta Baba İshak (Babailer) isyanı çıkmış ve uzun süre bastırılamamıştır. (Bu durum Anadolu Selçuklu D.’nin zayıflığını belli etmiş ve Moğol istilası hızlanmıştır)
Kösedağ Savaşı (1243)
Anadolu Selçuklu X MOĞOL (İlhanlı-İran’da)
Kösedağ Savaşı’nın Sonuçları;
- Anadolu, Moğol istilasına girdi,
- Anadolu Selçuklu sultanları, Moğollar’ın kuklası haline geldi, sık sık taht değişikliği oldu,
- * Anadolu Türk birliği bozuldu, çeşitli beylikler kuruldu (Karamanoğulları, Candaroğulları, Osmanoğulları vs.)
- Anadolu Selçuklu yıkılma sürecine girdi,
- Anadolu Selçuklu ağır vergiler ile ezildi.
Yorumlar:
- Kervansaray yapımı,
- Ulaşım ağını düzenleme (hem ticaret hem merkezi otoriteyi iyileştirmek için)
- Gümrük vergilerini düşürme,
- Gümrük gelirlerinin artması (sonuçtur)
- Ticarette devlet güvencesi (Sigortacılık)
- Deniz kıyısı (liman) kentlerinin ele geçirilmesi,
- Yabancı tüccarlara ayrıcalık verilmesi,
- Türk tüccarların ticaret merkezlerine gönderilmesi
TİCARETİ GELİŞTİRMEK için yapılır.
*** Ahilik Teşkilatı: Esnaf ve zanaat grupları arasında dayanışmayı sağlayan, fiyatları belirleyen, kalite kontrolünü gerçekleştiren, haksız rekabeti önleyen bir tarikat ve bir kurumdur. Osmanlı Yükseliş devrine doğru manevi yönü azalmış ve Lonca olarak adlandırılmıştır.
NOTLAR:
- İkta sistemi, toprak sistemidir. Ticaret ile direkt bir ilgisi yoktur. Asker yetiştirmek, düzenli üretim yapmak, düzenli vergi toplamak, asayişi sağlamak gibi yararları vardır.
- Türk devletlerinde genelde toprağın sahibi devlettir. Halk kiracıdır ve ürün vergisi verir. Özel mülkiyet pek gelişmemiştir.
- Gaza ve Cihat, İslamiyeti yaymak için yapılır. Müslüman bir devlete karşı gaza-cihat yapılamaz.
A
Acemi ocağına yeni alınmış, henüz eğitim görmekte ve yetişmekte olan genç yeniçeri adayı.
Kalemlerin hepsinde ahkam defteri bulunur, her sene için ayrı bir defter tutulurdu. Defterin dolması ile bir sene içinde ikinci deftere geçildiği de olurdu. Önemsiz kalemlerde defterin dolmaması halinde aynı deftere devam edilirdi.
Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe denince ilk defa Mekke'ye üç kilometre kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî hatıra gelmektedir.
Akçe-i büzürg: Akçe-i büzürg veya Gümüş-i Sultaniye, ilk olarak 1470 (hicri 875) yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde basılmış olan yaklaşık 9 gram ağırlığında ve 10 Akçe değerinde çok nadir bulunan bir gümüş paradır.
Alay Köşkü: Osmanlı Sultanlarının Babıali önünden geçerek alayları seyretmeleri için yapılan köşk. Buradan padişahın geçmekte olan asker ile İstanbul halkını seyrettiği gibi, onların da padişahı selamlama fırsatı bulmalarından dolayı bu köşke "Selam Köşkü" de denilmektedir.
Alemdar: Bayrak taşıyanlar hakkında kullanılan bir tabirdir.Bu anlamda sancakdar da kullanılırdı. Alemdarlık Yeniçeri Ocağı'nda bir vazifeydi.
Ebu Eyyub el- Ensari Alemdar-ı Resul olarak tarihe geçtiği gibi Sultan Mahmud zamanında sadrazamlık eden Mustafa Paşa da alemdarlıkla şöhret bulmuştur
2. Anadolu'da Türk birliği bozuldu ve beylikler yeniden kuruldu.
3. Batı'ya olan Türk ilerleyişi yavaşladı ve İstanbul'un fethi gecikti.
4. Bizans İmparatorluğu geçici bir süre de olsa kendini toparlama fırsatı buldu.
5. Fetret Dönemi başladı
Antikite: Eski Yunan ve Roma sanatına verilen genel ad.
II. Mahmud, Osmanlı tarihinde "Vaka-i Hayriyye" diye adlandırılan olay ile Yeniçeri Ocağı'nı dağıtmış, bu olaydan üç gün sonra bir hatt-ı hümayun ile Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığını ve yerine "Asakir-i Mansure-i Muhammediye" adı altında, yeni bir askeri teşkilatın kurulduğunu bildirmiştir. Boğaz muhafızı ve Kocaeli, Hüdavendigar (Bursa) sancakları mutasarrıflıkları üzerinde kalmak üzere Ağa Hüseyin Paşa da "Serasker" sıfatıyla bu teşkilata komutan olarak atanmıştır.
Meydanın, Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211) tarafından yapımına başlanmıştır. Kostantinus (306-337) zamanında tamamlanmış ve Hipodrom olarak kullanılmıştır.
Yaya azapları: XV. yüzyıl ortalarında orduda tüfeğin yer almasına kadar savaşlarda önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Yaya azaplarına ihtiyaç duyulduğu zaman yirmi veya otuz ev başına bir er hesabı "azap çağırmak" usulü ile Anadolu'nun sağlam yapılı gençleri arasından kefilli olarak toplanmışlardır. Maaşlarını, onları toplayan aileler verirler, savaş süresince de azaplar devlete vergi ödemezlerdi. Yaya azapları, savaşlarda oklarıyla ordunun önünde yeralarak ilk düşman hücumunu karşılarlardı. Azaplar, başlarına kırmızı börk giyerlerdi.
Deniz azapları: Denizcilik Osmanlılarda önem kazanınca, XV. yüzyıl ortalarında, Azapların "Tüfenk-endaz" olarak maaşla gemilerde hizmet etmeleri kabul edilmiş ve bunlar, Osmanlı donanmasının kürek döneminde önemli başarılar sağlamışlardır.Deniz azaplarının başında bulunanlara reis denilirdi ve bunlar yükseldiklerinde kadırga reisi "kaptan" olurlardı.
Kale azapları: Kale muhafızlıklarında hizmet görürlerdi. Kalelerde azaban-ı evvel, azaban-ı sani ve salil gibi bölüklere ayrılmışlardı. Bu teşkilatın ağa, katip, kethüda ve bölükbaşı olarak adlandırılan subayları vardı. Azaplar gereğinde köprücülük, lağımcılık gibi hizmetlerde de kullanılmışlardır.Kale azaplığı II. Mahmud döneminde yapılan ıslahata kadar sürmüştür.
Azınlık (Ekalliyet): İçinde yaşadıkları toplumda nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan gruptan( din, dil) etnik köken gibi özellikleriyle farklı olan kesim anlamındadır.
Bab-ı Ali: Osmanlılarda sadrazam makamı. Hükümet.
I. Balkan Savaşı'nın Nedenleri
2. Balkan Devletleri'nin Tarblusgarp Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilmeleri.
3. Osmanlı ordusu ve yönetiminde ikiliklerin yol açtığı iç karışıklıkların Balkan Devletlerince biliniyor olması ve bu devletlerin Osmanlı Devleti'nin zayıf olmasından yararlanmak istemeleri
2. Osmanlı Devleti savaşı kaybetti ve Çatalca önlerine kadar çekildi.
3. Avrupalı Devletler Balkan yarımadasının yeni haritasını belirlemek için Londra Konferansı'nı topladı.
4. Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklarını kaybetti. Arnavutluk ile Ege Adaları'nın durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı.
5. Londra Antlaşması'nın imzalanmasını engellemek isteyenler 23 Ocak 1913'te Bab-ı Ali Baskını'nı gerçekleştirdiler.
2. Yunanistan özellikle Bulgaristan'ın Ege Denizi'ne açılmasına karşı çıkıyordu.
3. Paylaşılamayan yerlerin arasında başta Makedonya geliyordu.
4. Sonuçta Balkan Devletleri, Bulgaristan'a saldırdı ve II. Balkan Savaşı çıktı.
II. Balkan Savaşı: Osmanlı Devleti I. Balkan Savaşı'nda yenilince bu bölgede boşluk doğdu.Osmanlı Devleti'nden aldıkları toprakları paylaşamayan Balkan Devletleri birbirine düştü.Sırbistan Makedonya'nın Bulgaristan'a verilmesine itiraz etti.Yunanistan Makedonya'dan daha fazla toprak istedi.Romanya Bulgaristan'dan Dobruca'yı istedi.Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'a savaş açtı.Romanya da Bulgaristan'a savaş açtı.Osmanlı Edirne'yi geri aldı.Bulgaristan barış istedi.
2. İkinci Balkan Savaşının sonucunda şu antlaşmalar yapıldı.
a) İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)
b) Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)
c) Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)
3. Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı.
4. Arnavutluk bağımsız oldu.
5. Makedonya elimizden çıktı.
6. Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.
Baltacı: Sarayda harem muhafızlarına verilen ad.Seferler sırasında askeri birliklerin önünde giden ve yolların kapanmasına neden olan ağaçları kesen eli baltalı olan,uzun sakal bırakıp meşin önlük giyen özel seçilmiş iri yapılı askerler.
Bedesten: Eşya alınıp satılan kapalı çarşıya verilen addır.
Biat: Bir kimsenin devlet başkanlığı veya hükümdarlığını tanımak.
Birleşik Devlet: Devleti otoritesi birliği oluşturan ülkeler birliği.
Eski Osmanlı kaynaklarında Budun, Budin şekillerinde de geçer. Budin, Sultan Kanuni Süleyman tarafından Macar Kralı II. Lojos'un Mohaç Meydan Muharebesi'nde yenilmesinden (28 Ağustos 1526) sonra fethedilmiştir.
Budin'de Osmanlı ordusu pek çok ganimet ele geçirmiştir. Bunların arasında Sultan Fatih Mehmed'in 1456'da Belgrad önünden çekilirken bıraktığı iki büyük top ile Macar krallarından Korvin Matyas'ın kitaplığı ve tunçtan yapılmış Diana, Apollon, Herakles heykelleri ve iki büyük tunç şamdan vardı. İstanbul'a getirilen bu heykeller At Meydanı'nda dikilmiş, şamdanlar da Ayasofya mihrabının iki tarafına konulmuştur.
Sultan Kanuni Süleyman Budin ve Peşte'de iki hafta kalmış ve Mohaç Muhaberesi'nde varis bırakmadan ölen II. Lajos'un yerine Erdel asillerinden Ja-nos Szapolyai'yi Macar tahtına geçirdikten sonra İstanbul'a dönmüştür.
CÇ
Cülus Bahşişi: Padişahlığın ilanından sonra askerlere verilen para.
Yavuz İran seferi öncesi Dulkadiroğlu Alaüddevle'den yardım istedi fakat isteği reddedildi.
1514'te Osmanlı orduları İran ordularını Çaldıran Savaşı'nda yendi.
Çanakkale Savaşı: İngiltere ve Fransa 19 Şubat 1915'te Çanakkale'ye saldırdılar.
18 Mart'ta büyük bir saldırıya geçen İngiliz ve Fransız donanması, büyük kayıp verip geri çekildi.
İngilizler, sömürge ülkelerden topladıkları kuvvetlerini Arıburnu'ndan karaya çıkardılar.
Bu arada Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale cephesine atandı.
9 Ocak 1916'da Çanakkale düşmandan tamamen temizlendi.
Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları
250 bin Türk asker ve subayı şehit düştü ve yaralandı.
Rusya'ya gerekli olan silah ve cephane ulaştırılamadı. Bu durum Rusya'nın çökmesi ve savaştan çekilmesine neden oldu.
Birinci Dünya Savaşı uzadı.
Rusya'da ihtilal oldu ve Çarlık Rusya yıkılıp yerine Sovyet Rusya kuruldu.
Savaşın uzaması ve İngilizler'in Çanakkale'de yenilmesi sömürge yönetimlerini zorlaştırdı.
Savaşın uzaması, savaşla ilgili olmayan sanayi dallarının gerilemesine neden oldu, bundan da Japonya ve A.B.D. kazançlı çıktı.
Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kazandığı başarı, O'nun daha sonra milli mücadelenin lideri olmasında etkili oldu.
Çuhadar: Sadrazam ve vezirlerin ve diğer üst düzey görevlilerin yanında çalışan ve evrak iletme,mektup taşıma işi yapan görevlilerede çuhadar denirdi.Baş çuhadar ise sarayda padişahın kaftan ve kürklerine bakan büyük memur.
D
Divan: Padişah ile devlet büyüklerinin bir araya gelerek devlet işlerini görüşmek üzere yaptıkları toplantı,yer yada meclis.
VEZİR-İ AZAM (SADRAZAM)
1-Kubbealtı Vezirleri
2-Nişancı
3-Kazaskerler
a) Rumeli Kazaskeri
b) Anadolu Kazaskeri
4-Defterdarlar
a) Rumeli Defterdarı (başdefterdar)
b) Anadolu Defterdarı
NOT: Bunlardan başka eğer vezir rütbesine sahiplerse YENİÇERİAĞASI ve KAPTAN-I DERYA da divan üyesi olur ve görüşmelere katılırlardı.
Bunlar askeri, idari, adli, mali ve bürokrasinin en üst yetkilileriydi. Buradan da anlaşıldığı gibi Divan-ı Hümayûn devlet teşkilatının esasını oluşturan Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye kollarının temsil edildiği bir kuruluştu.
E
Sekiz kelimeden meydana gelir. Bu sekiz kelimenin aslının nereden geldiği ve nasıl şekillendiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bu sekiz kelime şöyle sıralanır; ebced, hevvez, hutti, kelemen, sa'fes, kareşet, sehaz ve dazıgilen. Bir söylentiye göre ilk altı kelime Şuayb Peygamber ile savaşan altı Medyen hükümdarının veya altı şeytanın adını vermektedir.
Diğer bir söylentiye göre ise her kelime, Adem'in yaratılış ve Cennet'ten ayrılış hikayesinin dönemlerini belirtir. Ayrıca haftanın günlerini gösterir. Harflerin sayı değerlerine göre yapılan büyü ve sihirlere "Hesab-ı Cümel" denir. Buna göre birden başlayarak dokuza kadar sıralanan harfler üç defa tekrarlanınca elde Allah'ın birliğini gösteren "bir" kalır ve böylece her şeyin bire çevrilebildiği gösterilmiş olmaktadır.
Bir olayın tarihini veya bir eserin yapılış zamanını ebced hesabıyla bir mısra veya beyitte belirtebilmek, eski şairlerce çok değerli bir hüner sayılmış olup kıt'aya benzeyen nazım şekillerinin son mısra veya beytinde ustaca tertiplenen kelimelerle tarih düşürülmüştür.
Harflerin ebced hesabına göre sayı değerleri şöyledir; elif, 1; be, 2; cim, 3; dal, 4; he, 5; vav, 6; ze, 7; ha, 8; ti, 9; ye, 10; kef, 20; lam, 30; mim, 40; nun, 50; sin, 60; ayın, 70; fe, 80; sat, 90; kaf, 100; re, 200; şin, 300; te, 400; se, 500; hı, 600; zel, 700; dat, 800; zı, 900; gayn, 1000.
Ebced hesabı tarihlerinde daima hicri takvim kullanılır.
Bunlar Sipah, Silahtar, Ulufeciyan-ı Yemin, Ulufeciyan-ı Yesar, Gureba-yı Yemin ve Gureba-yı Yesar olmak üzere altı bölüğe ayrılıyorlardı. Sonradan Ebna-yı Sipahiyan adı "Alta bölük neferatı" olarak değişmiştir. Bu bölüklerden ilk ikisine baş bölük, ikisine orta bölük ve son iki bölüğe de aşağı bölük denilmiştir.
Ayrıca Silahtar bölüğüne "sarı bayrak', orta ve aşağı "alaca bayrak" bölükler için de tabirleri kullanılmıştır.
Efsane: Ün salmış, dillere düşmüş olağanüstü olay.
3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması’yla yeniden Osmanlı topraklarına katıldı. Bununla birlikte 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi uyarınca Osmanlılar bu bölgeyi boşaltmak zorunda kaldılar.
Bir süre Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti Cumhuriyesi denetiminde kalan Batum, Kars ve Ardahan, daha sonra Gürcistan’ın ve Ermenistan’ın denetimine girdi. 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması hükümleri uyarınca Batum Gürcüstan’a, Kars ve Ardahan Türkiye'ye bırakıldı
Osmanlı İmparatorluğu'nda sefer açıldıkça, kapıkulu askerinin asıl gücünü meydana getiren Yeniçerilerden bir kısmı çeşitli kalelerde nöbetçi, bir kısmı da İstanbul ve Edirne kışlalarında korucu ve oturak, bir kısmı da kapılı sınıfında oldukları için, sefere katılmazlardı. Sefere katılacak Yeniçeriler, bu askeri teşkilatın asıl vurucu gücünü teşkil ederlerdi
Eşraf: Şeref ve itibar sahibi kimseler, ileri gelenler
Etnik: Herhangi bir kültüre ait olma.
Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılarak bağımsız bir Yunanistan kurmak için 1844 yılında Odessa'da kuruldu. Ksantos, Etniki Eterya'yı kurmadan önce Aya Mavna adasında Mason Locası'na girerek, gizli dernekler konusunda bilgi topladı. Yönetmenliğin, yemin ve gizli işaretlerini hazırlamayı bu dernekte öğrendi.
Etnik-i Eterya'nın temel amacı: Eski Doğu Roma İmparatorluğu'nu tekrar dirilterek, Ayasofya'yı kilise olarak açmaktı.
Kısa zamanda genişleyen teşkilat, üyeler arasında çeşitli dereceler oluşturdu. Başkanlara "çoban", ikincilere "papaz", "üçüncülere "tavsiyeli", dördüncülere de "zararsız" takma adlarını verdi. İstanbul'da "reis" ve "fedai" adıyla iki askeri derece meydana getirildi. Daha sonraları rütbe sayısı yediye yükseltildi. Bunlar tek bir amaca hizmet ettikleri halde, yetki, bilgi ve kapsam bakımından aralarında farklar oluştu. En aşağı derecelerde bulunanlara, gerektiğinde kullanılmak üzere 50 deste fişek ve silah bulmak görevi, ikincilere yurt uğrunda dövüşmek üzere hazır olmak görevi, bunların üstündekilere, Etnik-i Eterya'nın görevinin Yunan kavminin isteklerini sağlamak olduğunu anlatmak görevi, Fedailer Başkanı'na bir kılıç vererek “bunu yurt yolunda kullanacaksın" telkininde bulunmak görevi ve yüksek derecelerde bulunanlara, başkanın sırrını açmak görevi verildi
İstanbul 1818'de Etnik-i Eterya'nın merkezi oldu. Yönetim yeriyse Ksantos'un Fener'deki eviydi. Ksantos'un 1821'de hazırladığı Yunan ihtilali başarısız oldu. Bunun üzerine bir süre gizli çalıştı. 1896 Girit ayaklanmasına yardım etti. Makedanyo'ya binlerce silah yollayıp, 1897 savaşının çıkmasına yol açtı. Yenilgiye uğradıktan sonra, Etnik-i Eterya teşkilatı savaş suçlusu sayıldı. Üyeleri için kovuşturma yapılmak istendiyse de, bundan vazgeçildi. Çünkü, en büyüğünden en küçüğüne kadar bütün Yunanlıları cezalandırmak gerekecekti. Etnik-i Eterya 1899'da silahlarını ve 300.000 drahmiyi bulan parasını Ethinikon Skopeutirion'a teslim ederek dağıldı.
İmparatorluk eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere bölünürdü. Tanzimat döneminde birkaç kazanın birleşmesinden mutasarrıflık kurulmuştur. Eyaletler, beylerbeyiler ve XVI. yüzyıl ortalarından sonra vezirler tarafından idare olunmuştur. Beylerbeyi ve vezirlerin hem idari ve hem askeri salahiyetleri vardı. Kazai konularda kadılar hüküm verirlerdi. Her eyalette vezir ve beylerbeyinin nezareti altında, tıpkı başkent İstanbul'da Divan-ı Hümayun'un bir modeli gibi eyalet divanı tertip edilirdi. Buna "Paşa Divanı"da denirdi. Bu divanda eyalet paşasından başka, kadı, kenar defterdarı, tımar defterdarı, tezkereciler, subaşı, asesbaşı vb. bulunurlardı. Paşa divanında verilen kararlar, yörenin şer'i mahkeme sicillerine kaydedilirdi. Bir müracaat sahibi, eyalet divanında verilen karardan hoşnut olmazsa, merkezdeki "Divan-ı Hümayun'a başvurabilirdi. Bazı müracaatlar ise, eyaletlerde ve mahallinde halledilmesi merkezce uygun görülürse, "mahallinde şer'i ile hüküm buyuruldu'" kaydıyla Paşa Divanı'na tekrar sevkedilirdi.
Her eyalet paşasının emrinde, kapıkulu piyadesi ve süvarisinden oluşan eyalet askerleri mevcuttu. Ayrıca paşanın kapı halkı bulunurdu. Bu askerlerin bütünü eyaletin korunmasını sağlarlar, savaş esnasında ordu-yu hümayuna katılırlardı.
Eyaletin hukuki işlerini mevali denilen kadılar yürütürdü.
Osmanlı İmparatorluğu'nun en geniş olduğu devirde eyaletler, şunlardı: Rumeli, Bosna, Budin, Kanije, Eğri, Temeşvar, Anadolu, Karaman, Maraş, Sivas. Trabzon, Kefe, Diyarbekir, Şam, Halep, Çıldır, Erzurum, Kars, Van, Rakka, Şehrizor, Musul, Trablusşam, Girit, Cezayir-i Bahr-i Sefid (Kaptanpaşa), Mısır, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Bağdad, Trablusgarp, Tunus, Cezayir-i Garb.
Osmanlı eyaletlerinin bazısı doğrudan merkeze bağlı olurdu. Buralarda tımar, zeamet, has sistemi mevcuttu. Bazıları ise, salyaneli (yıllıklı) idi. Adları sayılan son dokuz eyalet salyaneli idi. Bunlara, müstesna eyalet, havass-ı vüzera da denilirdi. İdari bakımdan ve vergi mükellefiyetleri açısından, devletin umumi hükümleri haricinde bırakılmış eyaletlerdi.
XVI. yüzyılda uzak eyalet beylerbeyinin sultan adına bazı hakları kullanmaları vardı. Bazı tevcihatı yaparlar, komşu devletlerle görüşmelerde bulunurlardı.
Ayrıca, "eyalet-i mümtaze" denilen özel imtiyaz anlaşmalarıyla idare olunanlar vardı.
Eyalet sözü, tapu defterlerinde bazen daha küçük idari bölgeler için de kullanılmıştır: Eyalet-i Turhal, Eyalet-i Kazabad, Eyalet-i Rum gibi.
Anadolu ve Rumeli eyaleti kendi bünyesinde sağ kol ve sol kol diye iki bölüme ayrılırdı. Beylerbeyinin oturduğu livaya, paşa sancağı denirdi.
Eyalet-i mümtaze, imtiyazlı eyalet anlamınadır. Osmanlı Devleti'nde özel bazı imtiyazları olan ve bunlara göre yönetilen idari birimlerdir. Bunlar, devlete yıllık maktu bir vergi verirler, bazı seferlere asker yardımı ile katılırlar, iç işlerinde serbest olurlardı. Ahalisinin bir kısmı Hıristiyan olan bölgelerin bazısı XIX. yüzyılda eyalet-i mümtaze halini aldı.
Osmanlı eyalet-i mümtazeleri şunlardı: Mekke Şerifliği, Mısır Hidivliği, Sisam Beyliği, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Emareti, Bosna-Hersek, Kırım Hanlığı, Erdel Beyliği, Eflak-Boğdan Voyvodalığı, Aynaroz.
Eyalet-i mümtaze olan bölgelerden elde kalanların 1908'den sonra imtiyazları ilga olunarak, normal vilayet sekline kondu.
Federal: Birçok siyasal topluluktan oluşan ve bu toplulukların üstünde yer alan devlet yapısına verilen isim.
Bir ülke, yer veya önemli şehir zaptedildiği zaman, hükümdar tarafından komşu dost ve düşman hükümdarlara, valilere, hanlara, şehzadelere verilen ve yapılan fethi bildiren resmi mektup.
Bu usul, bütün İslâm devletlerinde çok eski devirlerden itibaren uygulanan bir usuldü. Osmanlı Devleti'nde de bu gelenek sürdürüldü.
Fetihnameler müslim, gayr-i müslim, dost veya düşman bütün devletlere yazılırdı.
Fetihnamede muharebenin tarihçesi, elde edilen başarı güzel bir ifade ile anlatılırdı. Bir bakıma tarihçesi olurdu.
Elde edilen ganimetlerden derlenen hediyelerle beraber gönderilen fetihname Türkçe, Arapça, Farsça yazılırdı. Ayet-i kerime, hadis-i şerif cümleleri bulunurdu. Fetihnameyi resmi görevliler, bazen alim kişiler yazardı. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'un fethine ait olan fetihnamesini Molla Gürani yazmıştı.
Ayrıca Osmanlı edebiyatında manzum bir tür olarak fetihname vardı. Bir yerin fethi veya bir sultan veya kumandanın bütün fetihleri manzum anlatılırdı. Fetihname-i Kamanice, Fetihname-i Hayreddin Paşa gibi.
Yıldırım Bayezid Timur'a esir düştüğü zaman Emir Süleyman, İsa, Mehmed, Musa, Mustafa ve Kasım adlarında altı erkek çocuğu vardı. Bunlardan Kasım hariç diğerleri Ankara Savaşı'na katılmıştı.
Emir Süleyman, savaşın kaybedildiğini görünce veziriazam Çandarlızade Ali Paşa, Murad Paşa ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa ve diğer bazı devlet büyükleriyle birlikte savaş alanını terketti. İsa Çelebi savaştan kaçtıktan sonra Balıkesir'e, Mehmed Çelebi de Amasya'ya çekildi. Mustafa ve Musa Çelebi ise esir düştü.
Timur'un amacı, Osmanlı Devleti üzerinde ve kendi hakimiyetini tanıyan, birkaç Osmanlı beyliği meydana getirmekti. Bu sebeple Bayezid'in dört şehzadesini Osmanlı tahtına ortak etti. Mustafa Çelebi'yi ise beraberinde Semerkand'a götürdü. Bu suretle Edirne'de Emir Süleyman, Bursa'da Musa Çelebi, Balıkesir yöresinde İsa Çelebi ve Amasya'da Mehmed Çelebi hüküm sürmeye başladılar.
Timur'un, Osmanlı Devletini şehzadeler arasında paylaştırarak parçalaması, yeni bir devrin açılmasına, fetihlerin durmasına sebep oldu. Çünkü Timur Anadolu'dan çıktıktan sonra şehzadeler arasında 11 yıl saltanat mücadelesi başlamıştı.
Timur'un parçaladığı Anadolu Türk birliğini bir idare altında toplayan Çelebi Mehmed oldu. Ankara yenilgisinden sonra Rumeli'de, İstanbul'dan Silivri'ye kadar olan bölgeler, Karadeniz'in Rumeli sahilinin önemli bir kısmı ve sonra Selanik, Tesalya (Kuzey Yunanistan) ve Anadolu'da Kartal, Pendik, Gebze Bizanslılara terkedilmişti.
Timur Anadolu'da Kastamonu, Çankırı, Tosya ve batı Paflagonya'yı Candaroğullarına, Saruhan Aydın, Menteşe, Hamideli, Teke ili (Antalya hariç) Germiyan ve Karaman beyliklerini sahiplerine ve Osmanlıların asıl topraklarından olan Beypazarı, Sivrihisar ve Kayseri gibi şehirleri de Karamanoğullarına vermişti. Osmanlılara ait belli başlı yerler olarak Sivas, Tokat, Çorum, Amasya, Eskişehir, Ankara, Kocaeli, Bursa ve Balıkesir kalmıştı. Fakat Çelebi Mehmed kısa süren saltanatı zamanında Aydınoğulları Beyliği'nin bir kısmını, Saruhan Beyliği'nin tamamını aldı ve Menteşe Beyliği'ni hakimiyeti altına soktu. Osmanlı birliğini sağladı.
GĞ
Gaflet: Çevresindeki olun bitenlerin farkına varmamak, gerçeği kavrayamama, habersizlik, dalgın bulunmak
Örneğin : Dünya Tarihi
H
Hz. Ali'nin hakemi Ebu Musa el-Eş'ari, Muaviye'nin hakemi ise Amr İbn-ül As oldu.
Hakemler Muaviye'nin entrikası sonucu onu halife seçti.
Hanedan: Bir devleti yöneten soy ya da aileye denir.
Hattat: Güzel yazı yazan kişi.
Höyük: Bir yerleşme ya da mezar kalıntısının üzerinde oluşmuş yassı yapay, toprak tepe
Hutbe: Özellikle cuma ve bayram gibi namazlarda yada diğer zaman ve ortamda cemaate dini ve ictimai konularda hitap etmek,konuşma yapmak.Hutbede, hitap eden kişiye hatip denir. Müslüman hükümdarların her cuma namazından önce camide isminin okunması İslam devletlerinde bağımsızlık sembolüydü.
skolâstik düşünüşüne karşı XVI. yüzyıl Avrupa’sında doğan ve gelişen felsefe, bilim ve sanat görüşüdür.
İhtilal: Mevcut devlet düzenini yıkmak için başlatılan halk ayaklanmasına verilen addır.
İkta: Belirli ölçülerdeki bir arazinin hizmet karşılığı olarak bir kimseye verilmesidir.Selçuklu ve Osmanlılarda uygulanmıştır.Osmanlılarda Tımar Sistemi adıyla anılır.
Bu zümrenin görevleri adalet hizmetleri, eğitim ve yargı görevlerini kapsamaktadır. Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde ve Osmanlı'dan önceki İslam devletlerinde şeyhülislam resmi bir anlam ifade etmemiş, resmi kullanımı ilk olarak Fatih Sultan Mehmet döneminde olmuştur.Zamanla üst düzey yöneticilerin istismarıyla bilimsel özelliğini yitirmiş ve bu sınıfın önde gelenlerinin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Niteliklerine bakılmaksızın aile üyelerinin atanması sonucunda, 18. yüzyılda artık ilmiye sınıfı tüm reformlara karşı çıkan,kendini yenilemekten uzak, gelişen bilim ve hukuk konusunda çağının gerisinde bir konuma gelmiştir.
İnkılâp: Bir devletin yaşam koşullarını ve kurumlarını hızlı bir şekilde değiştirmektir.Bir halden başka hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir. Diğer taraftan, inkılap, toplumların çeşitli alanlarda, toplumun ihtiyaçlarına göre birtakım düzenlemelerle birlikte yeni bir düzen getirmesidir. Atatürk inkılapçılığı; toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kurallar koymayı, düzenlemeler yapılırken izlenecek yol ve yöntemler belirlemeyi öngörür.
*Bizans'ın, Anadolu Beyliklerini Osmanlı Devletine karşı kışkırtarak, Anadolu'daki Türk siyasi birliğini bozmaya çalışması,
*Bizans'ın, Osmanlı Şehzadelerini kışkırtarak, Osmanlı Devletin'de taht kavgalarına neden olması,
*Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki, bağlantının sağlanabilmesi için,
*Bizans'ın, Avrupa - Hristiyan dünyasını kışkırtıp, Haçlı seferlerine zemin hazırlaması,
*Bölge ticaret yollarının ve kazançlarının, ele geçrilmesi için,
İstanbul'un fethi gerekiyordu.
2. Mehmet, bu nedenlerle, İstanbul'un fethi için hazırlıklara başladı. Önce Karamanoğulları ile anlaşarak, Anadolu'daki güvenliği sağladı.Anadolu Hisarı'nın karşısındaki Rumeli Hisarını ( Boğazkesen ) yaptırdı. Böylece, Bizans'a Karadenizden gelecek yardımları engelleyebileceği gibi, Anadolu'dan Rumeliye geçebilecekti.
Bundan sonraki hazırlıklar; büyük çaplı topların döktürülmesi,Edirne'de ordunun hazırlanması , Balkanlar'dan gelecek yardımın engellenmesi için, gerekli önlemlerin alınması, olmuştur.
Bu hazırlıklardan sonra, Osmanlı ordusu 6 Nisan 1453 Tarihinde İstanbul'u kuşattı. 18 Nisan'a kadar top ateşi ile surlar yıkılmaya çalışıldı. 20 Nisan'da denizlerde mücadele başladı. Ancak Haliç'in ağzının zincirlerle kapatılmış olması nedeniyle Osmanlı donanması Haliç'e giremedi. Oysa Bizans'a yardıma gelen Venedik , Papalık ve Ceneviz gemileri Osmanlı Donanmasını yararak haliç'e girmişti. 2. Mehmet, tüm bu gelişmeler üzerine 22 Nisan gecesi gemileri , yağlı kazıklar üzerinden karadan ( kasımpaşa sırtlarından ) Haliç'e indiritti.
Devamı için Bakınız>>>http://tarih-egitim.blogspot.com/2009/01/istanbulun-fethi.html
İttifak: Almanya-Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın, İngiltere ve müttefiklerine karşı oluşturduğu güç birliğidir.
İttihat(Birleştirme): Birlikte hareket etme. Osmanlıda,dağılmakta olan Osmanlı imparatorluğunu bir arada tutma düşüncesidir.
Sonradan İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan hareket, II. Abdülhamit'e karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.
Sonradan İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan hareket, II. Abdülhamit'in rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.
Yurt içinde İTC'nin ilk nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlı beş öğrenci kurdu. Örgütün bazı üyeleri tutuklandı, bazıları ise Paris'e kaçtı ve anayasa taraftarı diğer Osmanlı muhacirleriyle biraraya geldiler.
Ahmet Rıza beyin önderliğindeki bu grup Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı örgütü kurdu ve 1895'ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1896'da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan liberal Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'ye taşındı.
1. (İngilizce)Zürcher, Erik J. (1997 (3. baskı)). Turkey:A Modern History. Londra: I. B. Tauris. s.91-94.
2. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki
J
Jön Türk (Fr. Jennes Turcı) adı, ilk defa Mustafa Fazıl Paşa'nın yayınladığı bir mektupta kullanıldı. Daha sonra Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından da benimsenerek Yeni Osmanlılar karşılığı olarak kullanıldı. Birinci ve İkinci Meşrutiyet'i hazırlayan ve Osmanlı İmparatorluğu'nda değişiklikler yapılmasını isteyen, bütün ihtilalciler için kullanılmıştır.
1865'te İstanbul'da kurulan, Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Jön Türk hareketinin öncüsü sayılır. Cemiyetin kurucuları: Sağır Ahmed Bey'in oğlu Mehmed Bey, Komiser Nuri, Kayazade Reşad, Suphi Paşazade Ayetullah ve Namık Kemal'dir. Kısa zamanda Şinasi, Ziya Paşa, Ali Suavi, Ebüzziya Tevfik, Mir'at Mecmuası sahibi Refik ve Agah efendilerin katılmasıyla gelişti.
Cemiyetin faaliyete geçmesi, Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın, Paris'ten Sultan Abdülaziz'e gönderdiği Fransızca ariza ile başladı. Bu arizada Meşrutiyet'in ilanı Sultan Abdülaziz'den rica ediliyordu. Ariza, Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik ve Sadullah beyler tarafından Osmanlıca'ya çevrilerek Tasvir-i Efkar Gazetesi mensupları tarafından halka dağıtıldı. Bunun üzerine sadrazam Ali Paşa, Ziya Bey'i Kıbrıs mutasarrıflığına, Namık Kemal'i de Erzurum vali muavinliğine tayin etti. Ziya Paşa ve Namık Kemal, kısa bir süre sonra, Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın davetine uyarak, Fransız bandıralı bir vapurla Paris'e gittiler (17 Mayıs 1867).
Cemiyet üyelerinden Kayazade Reşad, Menapirzade Nuri, Çapanoğullarından Agah, Sağır Ahmed Beyzade Mehmed Bey ve daha önce Kastamonu'ya sürgün edilen Ali Suavi Efendi de aynı tarihte Paris'e hareket ettiler. Mısır Hıdivliği yüzünden İstanbul'a karşı kindar olan Prens Mustafa Fazıl Paşa, Paris'e gelen bu ihtilalcilerin koruyuculuğunu üstlendi.
Ali Suavi Bey "Muhbir", Namık Kemal ile Ziya Paşa "Hürriyet" gazetelerini yayımlamaya başladılar.
Bu yayın organlarında savunulan başlıca düşünceler şunlardır:
1-Osmanlı Devleti'nde meşruti idareyi kurmak;
2-0smanlı Devleti idaresinde bulunan bütün fertlerin hak, hürriyet ve eşitliklerini kanunların teminatı altına almak.
Sultan Abdülaziz'in Fransa seyahatinde Marsilya'da Sultan'dan af dileyen Prens Mustafa Fazıl Paşa, Ali ve Fuad paşalarla barışarak İstanbul'a döndü. Adliye ve Maliye nazırlıklarına getirilen Mustafa Fazıl Paşa, yurtdışındaki Jön Türklerden desteğini çekti. Bunun üzerine Jön Türkler, aralarındaki görüş ayrılıklarının da etkisiyle dağılmak zorunda kaldılar.
Ali Paşa'nın sadareti zamanında, altı ay kadar Viyana'da kalan Namık Kemal, Zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'dan aldığı izinle 1871'de İstanbul'a döndü. Agah Efendi'nin dönüşü de bu tarihtedir. Reşad ve Nuri beyler 1872'de, Sağır Ahmed Beyzade Mehmed Bey 1874'te, Ali Suavi ise 1876'da İstanbul'a geldiler.
Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin fiilen dağılmasından sonra, Jön Türklerden bazıları yeniden devlette görev aldılar. Namık Kemal arkadaşlarıyla birlikte "İbret" Gazetesi'ni çıkardı (14 Haziran 1872). 1872 yılının Ağustos ayında sadarete getirilen Midhat Paşa, iki buçuk aylık iktidarı sırasında Jön Türkleri etrafına topladı. Midhat Paşa azledildikten 4 yıl sonra (1876) Fatih, Bayezid ve Süleymaniye medreseleri öğrencileri, Midhat Paşa'yı tekrar sadrazam yapmak için ayaklandılar, ancak başarılı olamadılar. Midhat Paşa, Meclis-i Vükela'ya getirildi. Sonra da Şura-yı Devlet reisi oldu.
Bu arada Serasker Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Midhat Paşa ile birlikte Harbiye Mektebi nazırı Süleyman Paşa'nın hazırladığı askeri kuvvetlerle, Şeyhülislam Hasan Hayri Efendi'nin verdiği fetvaya istinaden Saray kuşatılarak, Sultan Abdülaziz hal 'edildi (10 Haziran 1876); 5 gün sonra da ölümü vuku buldu. Harbiye nezareti binasında Sultan Murad'a biat edildi. Ancak Murad'ın akıl hastalığı ortaya çıkınca Midhat Paşa'nın Meşrutiyet'in ilanı için vaad aldığı Veliaht Abdülhamid Efendi tahta çıkarıldı. Üç ay sonra sadarete getirilen Midhat Paşa, Ziya Paşa ve Kemal beylerle birlikte hazırladıkları Kanun-ı Esasi ilan edildi (23 Aralık 1876).
Meclis-i Mebusan açılışından kısa bir süre sonra II. Abdülhamid tarafından kapatıldı. Bu gelişme, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin de sonu oldu.
Sultan Abdülaziz devrinde mutlakiyet idaresine karşı verilen mücadele, yurt içi ve yurt dışındaki ilk Jön Türk hareketini teşkil eder. 1878 yılından, İkinci Meşrutiyet’in ilanı olan 23 Temmuz 1908 tarihine kadar yurt içi ve yurt dışındaki mücadeleler de İkinci Jön Türk hareketi adını alır.
4 Şubat 1902'de Paris'te toplanan Birinci Jön Türk Kongresi, Fransız senatörü La Feuvre Contalis'in evinde çalıştı. Mısır, Kıbrıs ve Bulgaristan'dan gelen değişik milliyetler ve dinlerden delegeler, aralarındaki görüş ayrılıklarını tekrarlayarak dağıldılar. Bu kongreden beklenilen sonuç elde edilemedi.
İkinci Jön Türk Kongresi, 27- 28- 29 Aralık 1907 günlerinde Paris'te toplandı. Bu kongreye İttihad ve Terakki Cemiyeti ile Prens Sabahattin Bey'in, Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti ve Ermeni Taşnaksutyan Komitesi katıldılar. Toplantı sonunda yayınlanan beyannamede en çok Müslümanların, Abdülhamid rejiminden zarar gördüğü, kötü yönetimin sorumluluğunun Müslümanlar üzerine atılmaması gerektiği belirtilmiştir.
İhtilalci bir ortam içerisinde yapılan kongre şu kararları almıştır:
1-İran Mebusan Meclisi'ne bir dostluk telgrafı çekilmesi;
2-0smanlı ülkesi içerisinde teşkilatı olan cemiyetlerin gizli ve devamlı bir müşterek icra komitesi kurmaları;
3-Makedonya'daki çetelerin halka dokunmadan yalnız hükumete karşı mücadeleye çağırılmaları;
5-Davaya ihanet edenlerin ikinci maddede anılan komitece cezalandırılması;
6-İhtilalci yayınlar yapılarak bunların her seviyedeki kişilere
ulaştırılması;
7-Gelecek kongrenin 1908 yılında toplanması.
Jön Türklerin bundan sonraki faaliyetleri içerisinde Ahmed Rıza Bey'in de bulunduğu İttihad ve Terakki Cemiyeti bünyesinde devam etmiştir.
K
Kalyon: Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü
Kapitalizm: Ekonomik sistem. Bu sistem de kâr ana amaçtır. Bu toplumda egemen sınıf burjuvalardır.
Fransa ile 1535 tarihinde bir antlaşma imzalandı.
Fransa'ya Kapitülasyonların Verilmesinin Siyasal Nedenleri
1. Kanuni'nin, Avrupa'da Şarlken'e karşı giriştiği mücadelede, Fransa'yı yanına çekmek istemesi.
2. Kanuni'nin, Avrupa Hristiyan birliğini parçalamak istemesi.
3. Kanuni'nin, Coğrafi Keşifler nedeniyle canlılığını yitiren Doğu Akdeniz ticaretini canlandırmak istemesi.
4. Avrupa'da bir bağlaşık elde etmek isteği.
2. Hırvatistan'ın bir bölümü Avusturya'ya verildi; Sava ırmağı sınır oldu.
3. Podolya ve Ukrayna Lehistan'a verildi.
4. Dalmaçya kıyıları ve Mora, Venedik'e verildi. Korint Osmanlılarda kaldı.
5. Antlaşmanın süresi 25 yıl olacak ve Avusturya'nın garantisinde bulunacaktı.
1. Azerbaycan ve Revan İran'a bırakıldı.
2. Bağdat Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.
3. Zağros Dağları iki ülke arasında sınır oldu.
Bu antlaşma ile XVII. yüzyıl Osmanlı-İran savaşları sona erdi ve bugünkü Türkiye-İran sınırı büyük ölçüde çizildi.
Kazasker idari bir görev olup, kelime anlamı Kadı ve Asker kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Kazaskerlerin kıyafeti ilmiye kıyafeti olup, bu mesleğin en yüksek mertebelerinden biridir. Kazaskerler Divan-ı Hümayun'un tabiî azasıydı. Şeyhülislamlar divanda bulununcaya kadar divandaki şeri meseleler, kazaskerler tarafından hallolunurdu. Divan toplantılarinda veziriazamın sağında vezirler solunda da kadıaskerler yer almaktaydı.
Kazasker 1480 tarihine kadar bir tane iken, bu tarihten sonra Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri ismiyle ikiye ayrılmıştır. Rumeli kazaskerliği rütbe olarak daha yüksektir.
Kazaskerler, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar müderris ve kadıların tayininde vezir-i azamlara arz ve delalette bulunurken, sonraları bu görev şeyhülislamlara verilmiştir. Muayyen maaşlı müderris ile kaza kadılarının tayinleri ise kazaskere bırakılmıştır.
Kazaskerlerin tayinleri, 17. yüzyıla kadar veziriazamların padişahlara arzı ile yapılırdı. Şeyhülislamlar bu tarihten itibaren vezir-i azamların onayıyla, kazaskerlerin tayinlerini padişaha arz etmeye başlamıştır. Kazaskerlerin görev süreleri iki yıl iken, 17. yüzyıldan sonra bir yıl olmuştur. Buna ek olarak, kazasker olan biri aynı makama tekrar tayin edilebilirdi. Kazaskerlik Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir. Ayrıca kazaskerlere bağlı kadılar olağanüstü durumlarda avarız adı verilen vegileri toplamakla da yükümlüdür.
Koloni: Bir ülkenin sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği yer. Daha çok ticari amaçlıdır. Ticaret yapmak amacıyla oluşturulan merkezler.
L
Lahit: Taş veya mermerden oyma mezar
Saraya alınan acemilerin terbiyesine memur edilenler. * Eskiden büyük memurlarla zenginler de çocuklarının terbiyesine bakmak üzere "lâla" istihdam ederlerdi. Lâla, görünüşte hizmetkâr vaziyetde idiyse de, terbiyesi kendisine havale olunan çocuğa karşı âmir yerinde bulunur; esasen yaşlı ve kâmil insanlardan seçildikleri için çocuklar da kendisine bir mürebbi, bir hoca gibi tâzim ve hürmet ederlerdi.
görüş. Liberal demokrasi
M
Müsadere: Osmanlılarda ölen devlet adamlarının malına el koyma geleneğidir.
N
Naip: Küçük yaştaki hükümdarlara vekâlet eden, birinin yerine vekil olarak geçen.
Nakkaş: Binaların duvar ve tavan gibi yerlerine ve kitaplar süslemeler yapan resimci,süsleme ustası.
31 Mart Olayı'nın Çıkmasında Etkili Olan Olaylar nelerdi?
1. İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarı yeterince ele geçirememesi
2. Ahrar Partisi'nin meşrutiyet karşıtı çalışmaları
3. Volkan Gazetesi ve İttihad-ı Muhammedi derneğinin meşrutiyet karşıtı çalışmaları
4. Halkın meşrutiyete ve gayrimüslimlerle olan eşitliğe sıcak bakmamaları
5. Ordudan atılan Meşrutiyet karşıtı subayların kışkırtması
6. Bulgaristan'ın 5 Ekim 1908'de bağımsızlığını ilan etmesi
7. 6 Ekim 1908'de Avusturya'nın, Bosna-Hersek'i işgali
31 Mart Olayı Nasıl Oldu?
Volkan Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909'da öldürüldü.
Cenazesi meşrutiyet karşıtı gösteriye dönüştü.
Gösteri giderek isyana dönüştü.
İsyan Selanik'te duyulunca, Hareket Ordusu adındaki birlik İstanbul'a hareket etti.
Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı Mustafa Kemal'di.
İsyan 24 Nisan 1909'da bastırıldı.
31 Mart Olayı'nın Sonuçları
1. II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine V. Mehmet Reşat geçti.
2. Padişah'ın yetkileri kısıtlandı, meclisin yetkileri artırıldı.
3. Mustafa Kemal ilk kez bir siyasi olaya karışmış oldu.
Örneğin: Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
etme hakkı. Genelde ana devlete bağlı fakat kendi kurallarını da uygulayabilme özelliği.
P
Panislamizm: Tüm Müslümanları birleştirme düşüncesi
1. Yukarı Sırbistan, Belgrat, Sırmiyum, Batı Eflak ve Banat Yaylası (Temeşvar) Avusturya'ya bırakıldı.
2. Venedik'ten alınan Mora ve Grit Osmanlılarda kaldı.
3. Arnavutluk ve Dalmaçya kıyılarındaki bazı kaleler Venedik'e verildi.
Antlaşmanın Önemi :
1. Osmanlı Devleti, Batı'nın üstünlüğünü tamamen kabul etti ve toprak kurtaramayacağını anladı.
2. Osmanlılar, Ortodoksları koruma görevini son kez yerine getirdi.
3. İngiltere ve Hollanda'ya verilen ayrıcalıklar Kapitülasyona dönüştürüldü.
4. Pasarofça Antlaşması'nın yarattığı barış ortamında Lale Devri'ne girildi ve ilk defa Batı tipinde ıslahatlara gidildi.
R
Reform: Avrupada 16.y.y. da Hristiyan Katolik kilisesinde gerçekleşen yenileşme hareketi.Bir kurumun işleyişini düzeltmek amacıyla getirilen köklü değişiklik.
Reisülküttap: Osmanlı Devletinde, divan-ı hümayunda, doğrudan doğruya veziriazama bağlı yazı işleriyle meşgul kalemlerin ve buradaki katiplerin faaliyetine nezaret eden daire reisi. Osmanlılarda ilk defa Fatih Sultan Mehmed Kanunnamesinde görülen reisülküttap tabirinin daha evvelki tarihlerde de mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Reisülküttapların ehemmiyeti, 18. asırdan itibaren önemli ölçüde artmıştır. Nitekim bu asırda divan kalemi reisliği de üzerinde olmak kaydıyla bütün harici işler reislere havale edilmiştir. Bu görevleri dolayısıyla ecnebi muharrir ve seyyahları, reisülküttabı, devlet sekreteri ve hariciye nazırı olarak tarif etmişlerdir. Sultan İkinci Mahmud Han tarafından 1835 senesinde reisülküttap ismi ve teşkilatı kaldırılarak Umur-i hariciye nezareti kuruldu.
S/Ş
Sadaret: Osmanlı Devleti'nde başbakanlık makamına verilen ad.
Ayrıca diğer ismi de 'Nevsal'dır.
Örneğin : Osmanlı Siyasi Tarihi
Sokullu Mehmet Paşa'nın Projeleri
Sokullu sadrazamlığı süresince Doğu Avrupa Türkleri ile Kafkasya bölgesini Osmanlı Devleti'ne bağlamak istedi.
Don ve Volga Irmaklarını bir kanalla birleştirerek, Karadeniz'den Hazar'a geçmeyi planladı.
1579 yılında Süveyş Kanalı'nı açmayı düşündü, böylece, Hindistan ve Endonezyadaki Müslümanlara yardım etmeyi planladı.
Sokullu 1579 yılında hançerlenerek öldürüldü, projeleri de uygulamaya konulamadan yarım kaldı.
Sosyal Tarih: Toplumların her türlü faaliyetlerini inceler.
Sömürgecilik: Bir devletin bir başka ülkeyi işgal ederek yönetmesi ve işgal ettiği ülkenin zenginlik kaynaklarını kendi yararına kullanması.Bir devletin başka bir ülkeyi ve üzerinde yaşayan ulusu egemenliği altına alarak onlara hiçbir hak tanımaması,buradan ekonomik ve siyasal çıkar sağlaması şeklinde" kurduğu sömürü düzeni.Klasik anlamda XV. ve XVI. yüzyılda Coğrafi Keşiflerle deniz aşırı yerleri keşfederek başlattıkları hareket.(İlkçağ’da Kolonizasyon)
Sunak: Çok tanrılı dinlerde tapınağın içinde veya yakınında yer alan ve tanrılara kurban sunulan alan. Kiliselerde ise takdis ayini için kullanılan banko biçiminde yer.
Şehremininin yukarıdaki hizmetlerinden başka, sarayların vekilharçlığı, hastahâne arabalarının tâmiri, surre alayında lâzım olan mühimmâtın tedâriki, Enderûnun bâzı ihtiyaçlarının temini ve îcâbında bunların tâmiri, nakliyat ambalajlarının yapılması gibi görevleri vardı. Ayrıca sarayın ve içoğlanlarının bâzı ihtiyaçlarının alınması, hassa ve dârüssaâde ağası matbahına(mutfak) her sene verilmesi lâzım gelen lüzumlu malzemelerin temini ve her sene eski saraya verilen bâzı âletlerin tedâriki gibi görevleri de bulunuyordu.
Osmanlı tarihinde sadrazam olmak için eğitim aranmazdı ama şeyhülislam olmak hatta bunun ilk basamağı olan kadılık, müftülük ve müderrislik için bile, medreselerin en yükseğini bitirmiş olmak gerekirdi. Bu durum; Osmanlının, şeyhülislamlığa verilen değeri göstermesi açısından oldukça önemlidir.
Çinliler, Orta Asya'yı denetimleri altına almak amacıyla 747 yılında Türkistan'a sefer düzenledi.
Abbasiler, Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri'nin yardımı ile 751 yılında Talas'da Müslümanlar Çinlileri yendi.
Sonuçları :
1. Orta Asya Çinlileşmekten kurtuldu
2. Türkler, İslamiyet'i kabul etmeye başladı.
3. Kağıt, matbaa, barut, pusula gibi Çinlilerin geliştirdiği aletler, Müslümanlar tarafından öğrenilmeye başlandı.
Tımar: Osmanlı Devletinde,yıllık geliri üç bin ile yirmi bin akçe arasında olan dirliklerdir. Bunlar geçimlerini sağlamak ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara tahsis edilen topraklardı. Tımar sahipleri gelirlerinin üç bin akçesini geçimleri için ayırırdı. Buna kılıç tımarı denirdi. Geri kalan her üç bin akçe için bir cebelü beslerlerdi.Tımar toprakları üç kısma ayrılmıştır.
2. Eşkinci tımarı : Savaşta yararlılık gösterenlere verilirdi.
3. Hizmet Tımarı : Saray da çalışanlara verilirdi.
Trablusgarp Savaşı'nın Nedenleri
1. Siyasi birliğini geç sağlayan İtalya'nın sömürge arayışına çıkmış olması
2. İtalya'nın sömürge elde etmek amacıyla Trablusgarp'a göz dikmesi
Maaş, kurulan divanda davalar dinlendikten sonra dağıtılırdı. Hazine önünde tevzi edilen maaş bölük ve ortanın mevcutlarına göre ayrı keselere konurdu. Gülbangı çekildikten sonra ağa bölüklerinden başlamak üzere masa üzerinde ayrılan keseler bölüğün efradı tarafından alınırdı. Merasim bitince bunlar omuzlarına bu keseleri koyarak alayla kışlalarına giderlerdi. Kışlalarda ertesi gün her bir orta toplanarak maaşlarını alırlardı.
Hazineden alınan para ortalara gelince mutlaka sayılırdı. Fazlası hazineye iade edilir, noksan ise maliyeden tamamlanırdı. Yeniçeriler arasında hazineden haksız yere bir akçe dahi almak büyük suç sayıldığından böyle bir işe hiçbir zaman tenezzül etmezlerdi.
Ulufe dağıtıldığı divanın ertesi günü Sadrıazam, Paşa Kapısında, Kapıkulu süvarileriyle cebeci, topçu ve top arabacı ocaklarının maaşlarını bizzat kendisi başında bulunarak verdirirdi. Böylece bütün ocakların ulufe dağıtım işi tamam olurdu.
Sefer sırasında ordunun maaş dağıtımı ise divandakinin aynı olurdu. Sadrıazamın veyaSerdar-ı ekremin divan çadırında toplanarak maaş verilirdi. Bu sırada bulunmayanların ocakla ilgileri kesilirdi.
Ulufe dağıtımından önce yeniçerilere saray mutfağında hazırlanan çorba, pilav ve zerde verilirdi. Yeniçeriler bir şeye küskün oldukları zaman çorba içmezlerdi. Ramazanda ulufe dağıtılırken askerin hepsi oruçlu olduğundan çorba, pilav, zerde verilmezdi. Yalnız Ramazanın on beşinde Padişahların Hırka-i şerif ziyaretinde Yeniçerilerle diğer Kapıkulu Ocaklarına Hırka-i şerif ziyaretini müteakip saray matbahından tepsilerle baklava verilirdi. Her ortanın gümüş meşin önlüklü aşcı ustaları tepsileri peştemala bağlar, renkli sırıklara takar, her birini ikişer kişi alıp alayla kışlalarına götürürlerdi ki buna Baklava Alayı denirdi.
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
Ulusal İrade: Bir ulusun bir işin nasıl yapıldığı gerektiği yolunda açığa vurduğu karar. Ulusal irade ancak egemenliğin ulusun tümüne ait olduğu devlet sisteminde belirlenebilir.Ulusal iradenin somutlandığı yer parlamentodur.
Vaiz: Cami, mescit gibi yerlerde Kur'an'dan, hadis kitaplarından örnekler getirerek dini öğütler veren kimse
Vakıf: Bir kişi veya devlet tarafından, resmi nitelikteki şartlara uyularak, hayır amaçlı bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için ayrılan mülk veya para.
Voyvoda: Eflak ve Boğdan beylerine verilen unvan.Eflak ve Boğdan prenslerine Osmanlı Devleti tarafından verilen unvan.
Yakın Çağ: 1789 Fransız İhtilali ile başlayıp, günümüze kadar sürer.
Bizans İmparatoru Heraklius, İslâm ordusunun Şam’a yürüdüğünü haber alınca Humus’a gelerek savaş hazırlığına başladı. İslâm ordularını dört komutanın idâre edeceğini öğrenince onlarla ayrı ayrı savaşacağını düşünerek memnun oldu. Çünkü her birliğin karşısına birkaç kat fazla askerle çıkacak kadar sayı üstünlüğüne sâhipti. Bizanslıların niyetini öğrenen İslâm komutanları aralarında mektupla istişâre ettiler. Amr bin Âs “Ayrılıktan zaaf, birlikten kuvvet doğar.” prensibinden hareketle tek cephede savaşmalarının uygun olacağını belirtti. Onun bu görüşünü diğer komutanlar da benimsediler ve durumu hazret-i Ebû Bekr’e bildirdiler. Hazret-i Ebû Bekr, görüşün muvafık olduğunu belirtip savaş yeri olarak Yermük’ü seçmelerini istedi.
Müslümanların Yermük’te toplandığını duyan Heraklius da komutanlarına haber göndererek orada toplanmalarını emretti. Hıristiyan ordusu 240.000 kişiden mürekkepti. Bu sırada hazret-i Ebû Bekr Irak’ta kesin zafer kazanan Hâlid bin Velîd hazretlerine de Yermük’teki orduya katılmasını emretti. Hâlid bin Velîd’in emrindeki kuvvetlerle Yermük’te orduya katılmasından sonra İslâm askerinin sayısı 46.000’e ulaştı. Hâlid bin Velîd savaş alanına girdiğinde, İslâm ordusunun dört ayrı komutanın idâresinde yan yana, fakat ayrı ayrı cephede savaşa hazırlandığını gördü. Bizans ordusunun tam bir savaş düzeni içinde ve
İslâm askerlerinin parçalarını birbirinden ayırmak ve öldürücü darbeyi vurmak üzere ustaca dizildiğini anladı. Öteki dört komutanla bir araya geldiklerinde onlara şöyle dedi: “Bu savaş bir ölüm kalım meselesidir. Böyle bir günde övünme, büyüklük taslama kimseye yakışmaz. Allah rızâsı için savaşıyoruz. Savaşta ihlâstan ayrılmayalım. Bu savaş geleceği tâyin edecek, başarılı olursak, yarın da zafer bizimdir. Yenilirsek bir daha kendimize gelemeyiz. Yanlış bir savaş düzeni kurmuşsunuz. Hazret-i Ebû Bekr böyle yaptığınızı bilse mâni olur. Her komutan kendi birliğini değil, bütün İslâm ordusunu idâre etsin ve bu sıra ile olsun. Bugün biriniz, yarın diğeriniz orduya komuta etsin. İlk günü bana bırakın.” dedi.
Hâlid bin Velîd’in askerî dehâsını bilen komutanlar onun sözlerini severek kabul ettiler. Hâlid bin Velîd, orduyu görülmemiş bir savaş düzenine soktu. Birlikleri her biri biner kişiden mürekkep 38 kerdûsa (bölük) ayırdı. Merkezde on sekiz kerdûs, sağda ve solda onar kerdûs bıraktı. Merkezi Ebû Ubeyde, sağ kanadı Amr bin Âs ve Şurahbil, sol kanadı da Yezid bin Ebî Süfyan komutasına verdi. Ebû Süfyan bin Harb yaptığı konuşmalarla askerin moralini yükseltiyordu. Savaş başlayacağı sırada bir asker Hâlid bin Velîd’e yaklaşarak; “Şu düşman askerine bak, ne kadar çok.” dedi. Hâlid bin Velîd ona; “Savaşı çok olan değil, bilen kazanır. Allahü teâlânın yardımı bize yeter.” diye cevap verdi.
Yermük Harbi, târihte eşine ender rastlanan çarpışmalara ve kahramanlıklara sahne oldu. Hâlid bin Velîd, birlikleriyle düşmanın tam kalbine hücum etti. Öyle ki, bir ara kendisini Bizans süvarileriyle piyâdelerin arasında buldu. Bu âni taarruz karşısında düşman şaşkına döndü. Bizans atları, ürküp savaş alanının dışında dar bir geçide doğru kaçmaya başladılar. Fırsatı değerlendiren İslâm birlikleri Bizans piyâdelerinin üzerine toplu olarak hücuma geçtiler. Bu hücum onlara ölüm darbesi oldu.Vakusa Vâdisine doğru gerilemeye başlayan Bizans askerleri birbirlerini çiğneyerek derin hendeklere döküldüler. Kaynakların ifâdelerine göre hendeklerde 120.000 Bizanslı öldü. Ayrıca savaş sırasında ölenler de az değildi. Savaş gece geç saatlere kadar sürdü. Bizans karargahı Müslümanların eline geçti.
İslâm askerlerinden şehit olanların sayısı ise 3000 civarındaydı. Yaralıların sayısı ise oldukça fazlaydı. Bu savaşta İslâm kadınları da geri hizmetlerde cansiperâne çalıştılar. Bizans ordusunun ağır yenilgisini haber alan imparator Heraklius, ikâmet ettiği Humus’tan uzaklaşırken; “Elvedâ sana Suriye, ebediyen elvedâ!” diyordu. Gerçekten de bu savaşla birlikte Irak, Şam ve Suriye tamâmiyle Müslümanların eline geçmiş oldu.
Ömrü cihâd etmekle geçen Hâlid bin Velîd hazretleri ömrünün son günlerinde şehit olamamanın üzüntüsü içinde eski günleri yâd ederken bir ara yanındakilere; “Ahhh! Yermük günü... İnsan kanlarının vâdide sel gibi aktığı Yermük! Şiddetli bir yağışın olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhâcirlerden kurulu akıncı birliğinde baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah! Yermük Harbi... 3000 yiğitle, 100.000 kâfire karşı zafer kazandığımız Mûte’yi bile unutturdu. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muhârebedir. Bundan sonra daha nice savaşlar birbirini tâkip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin. Şimdi kendimi at kişnemeleri arasında Allah Allah nidâlarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisinde hissediyorum.
Vallâhi Rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim!” demiştir.
Yermük zaferinden sonra İslâm ordusu, çeşitli bölgelere ayrıldılar. Amr bin Âs komutasında bir kısım birlikler Filistin tarafının fethine yöneldiler. Bu sırada Heraklius’un ana bir kardeşi Artabun isimli zâlim
birisi burada vâliydi. Topladığı ordu yüz binleri aşıyordu. Amr bin Âs çeşitli taktikler uyguladıysa da netice alamadı. Sonunda Ecnadin’de iki ordu karşılaştı. Amr bin Âs kendinden sayıca üstün bu Bizans kuvvetlerini büyük bir hezîmete uğrattı. Neticede Filistin ve civârı kolayca fethedildi. Bâzı kaynaklarda Ecnadin zaferinin Yermük’ten önce olduğu da zikredilmektedir.
Z
Zabergan: 550 ve 582 yılları arasında hüküm sürmüş Kutrigur Bulgarlarının hükümdarıdır. Kendisinden önce gelen hükümdar Sinnion ardından gelen ise Gostundur.
Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Zabergan
Zaptiye: Osmanlı Devletinde toplum güvenliğini sağlamakla görevli askeri polis kuruluşu.
Zengiler: (Arapça: زنكيون Zengiūn), 12. ve 13. yüzyıllarda Kuzey Irak ve Suriye'de Selçuklu atabeyleri olarak hüküm sürmüş bir hanedan. Kurucusu İmadeddin Zengi'dir.
Selçuklularda illere yönetici olarak tayin edilen şehzadelerin yanına atabey olarak adlandırılan tecrübeli devlet adamları verilirdi. Atabeyler, devletin zayıfladığı dönemlerde bulunduğu bölgedeki yönetimi ele geçirip devletleşmişlerdir.
Atabeylikler içerisinde en önemli olanıdır. Musul'da I. Zangi tarafından kurulmuş ve oğlular I. Gazi ve Mevdud Musul atabeyliğini Nureddin Mahmud Halep atabeyliğini yönetmiştir.
Nureddin Mahmud, Haçlı seferlerinde İslam Dünyasını korumuşlardır. Nureddin Mahmud'un komutanlarından Şirkuh'un yeğeni Selahaddin Eyyubi, Fatimilere son vererek Mısır'da Eyyubiler devletini kurmuştur.
Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Zengiler