Avar İmparatorluğu
Avar İmparatorluğu [563-803]
Çeşitli kaynaklar Avarların, Asya'daki Juan-Juan'ların Avrupa'ya göçlerinden sonra tarih sahnesine çıktıklarını belirtmektedir. Değişik kaynakların üzerinde birleştikleri konu Avarların, Asya'da görülen Juan-Juan'ların Avrupa'daki uzantıları olduğudur. Çin kaynakları bu kavim için Juan-Juan adını kullanırken, Arap ve Bizans kaynakları da Avar sözcüğünü kullanmaktadır. Bazı Bizans kaynakları ise, Avrupa'ya göç eden kavimlerin sahte Avarlar olduğunu, asıl Avarların göç etmediğini söylemektedir. Özellikle Macaristan'a yerleşen boylar için sahte Avarlar sözü kullanılmaktadır. Bazı Macar tarihçiler ise, Avarların eski Hunların bir boyu olduğunu ve Uar-Hun adını taşıdıklarını savunmaktadırlar. Akhunlar da aslında aynı boyun değişik kolu olarak bazı tarih kaynaklarında belirtilmiştir. Daha sonra araştırmalar, Avarlar ve sahte Avarlar ayrımının doğru olmadığını, ortaya çıkarmıştır. Avarların kişi ve yer adları Türkçe olduğundan, bu kavmin kesinlikle bir Türk kavmi olduğu ve Uygurların yaşadığı yörelerden geldiği anlaşılmıştır.
"Avar" sözcüğü karşı koyan anlamına gelmektedir. Daha çok direnen anlamında kullanılan Avar sözcüğü eski Türk dilinin aba-ar kökünden gelmektedir. İçindeki Moğol öğesinin Türklere oranla çok az bulunduğu anlaşılan bu topluluğun Moğol kökenli Uar sözcüğünden de adını almış olabileceği üzerinde durulmuştur. Avarların tarihi Asya ve Avrupa dönemleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Asya dönemi III. ve VI. yüzyıl, Avrupa dönemi de VI-IX. yüzyıl arası olmak üzere ikiye ayrılır. Hun İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra 200 yıllarında Juan-Juan diye adlandırılan ve göçebe anlamında kullanılan bir kavim adı geçmektedir. Bu kavmin Avarların temeli olduğu daha sonradan anlaşılmıştır. Juan-Juan’lar bir dönem Orta Asya'da kabile imparatorluğunu bağımsız biçimde gerçekleştirmişlerdir. Juan-Juan İmparatorluğu zamanla güçlenerek 400 yıllarında İrtiş ırmağından Kora yarımadasına kadar uzanmaktaydı. Eski Hun İmparatorluğu’nun topraklarından ortaya çıkmıştı bu devlet. Çin kaynaklarına göre, 458'de Çinlilerle Juan-Juan'lar arasında büyük bir savaş olmuştur. Çin orduları bu kavmi yenerek Orta Asya'dan Batı'ya doğru sürmüş ve Turfan bölgesini işgal ederek buradaki krallığa son vermişlerdir. Eski yurtlarından kovulan Avarlar Batı Asya topraklarında imparatorluklarını sürdürmeye çalışmışlardır. 552 yılında Göktürkler ortaya çıkana kadar Juan-Juan'ların egemenliği altında yaşayan Göktürkler ayaklanarak bu devletin egemenliğine son vermişlerdir. Göktürkler'e boyun eğmek istemeyen Juan-Juan'ların bir kısmı Çin'e sığınmış büyük bir kısmı da Batı'ya doğru göç etmiştir. Göktürkler bu kavmin devletini yıktıktan sonra bunların bağlaşığı olan Akhunlar devletini de ortadan kaldırmışlardır.
Çin kaynaklarının bu doğrultuda verdiği bilgileri Bizans kaynakları da doğrulamaktadır. Çinlilerin Juan-Juan dedikleri kavmin Bizanslıların ve Araplar'ın Avar dedikleri kavimle aynı olduğu araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Asya'dan göç eden Avarlar önceleri Volga ırmağı kıyılarında Oğur Türkleri ile beraber yaşamaya başlamış, sonra başka bir kabile federasyonu halinde gene Avar adı ile Kafkasya'nın kuzeyinde Alan ülkesinde görülmüştür. Avarlar başka kavimleri korkutmak için bu adı aldıklarını o dönemde dile getirmişlerdir. Kafkasya' da yaşarken Avarlar Bizans'a elçiler göndermişlerdir. Bizans kaynaklarına göre bu elçilerin uzun saçları omuzlarından aşağıya sarkıyordu. Avarların kağanı Bizans İmparatoru Jüstinyen'e silahlı bir bağlaşma önererek yapacağı hizmetler karşılığında yıllık yardım parası ve kavmi için yerleşecek topraklar istemiştir. İmparator elçilere zengin armağanlar vererek bu durumu düşüneceğini ve sonra kendi elçisi ile haber göndereceğini söylemiştir. Bizans imparatorları VI. yüzyıldan sonra sınırları boyunca yaşayan barbar kavimlerle bağlaşarak bunları imparatorluğun güvenliğini tehlikeye sokan diğer kavimlere karşı kullanmışlar ve devletlerinin sürekliliğini para karşılığında yabancı kanı ile sağlamışlardır. Jüstinyen imparatorluğunun ilk yıllarında Doğu Bizans eyaletlerine karşı saldıran Onogurlara karşı Sabirleri, Kuturgurlara karşı Uturgurları kullanmış ve barbarları birbirine kırdırarak doğu sınırlarının güvenliğini sağlamıştır. Bizans imparatoru Avarlara gönderdiği mesajında, Bizansa doğudan gelebilecek tehlikelere karşı koymak koşulu ile yerleşme bölgesi vereceğini ve para yardımı yapacağını bildirmiştir. Avarların kağanı bu koşullara önceleri razı olmuş ve daha sonraları da Kuturgurlar ile anlaşarak Karadeniz'in kuzeyinde kalan bölgeleri ele geçirmeye başlamıştır. Bir süre sonra Aşağı Tuna bölgesine kadar uzanarak Bizans sınırının batı yakasına gelmiştir. Avar kağanı Bizans'a yeniden elçiler göndererek Avrupa'da yerleşmeye elverişli topraklar istemiştir. Uzun görüşmeler sonuçsuz kalınca Avarlar artık Bizans İmparatorluğu'na düşman gözü ile bakmaya başlamış ve kısa bir süre içinde İslav boylarını egemenlik altına alarak Avrupa'nın içine doğru akınlar düzenlemişlerdir.
Avarlar hem göçebe hem de savaşçı bir kavimdi. Orta Asya'da fırtınalar estirdikten sonra bu kez de Avrupa'da aynı şiddet ile her yana saldırıyorlardı. Omuzlarından aşağı sarkan uzun saçlarıyla diğer kavimlerden ayrılan Avarlar Avrupa'ya doğru ilerlerken önlerine çıkan tüm topluluklarla savaştılar ve onları yenerek ilerlemelerini sürdürdüler. Avarlar Avrupa topraklarına gelince yeniden toparlandılar ve başbuğlarına Hakan adını vererek ele geçirdikleri topraklar üzerinde Avar devletini kurdular. 563 yılında kurulan devlet, Avarların daha sonraları da fetihleri sürdürmeleri nedeniyle bir süre sonra imparatorluğa dönüştü. Avar İmparatorluğu bir milyon kilometrekareyi kaplayan topraklar üzerinde ve eski Batı Hun İmparatorluğu'nun elinde bulunan ülkelerin üzerinde kuruluyordu.
Avar devletinin kurucusu Bayar Kağan'dır. Eski başbuğ, Bayar Kağan unvanını 557 yılında aldıktan sonra, kısa zamanda bir devlet kurabilmek için çeşitli bölgelere akınlar düzenlemış, buraları ele geçirmiş, Kafkasya yörelerinde bir süre kaldıktan sonra Karadeniz'in kuzeyinden hızla Avrupa içlerine girmiştir. Buralarda karşılarına çıkan çeşitli kavimlerle sürekli savaşmak zorunda kalan Avarlar bazen de yenilmişlerdir. Avarlar kısa bir süre içinde Bizans İmparatorluğu'nun doğu sınırlarından batı sınırlarına gelmişlerdir. Avar Kağanı Bayar toprak ve mal isteklerini sürekli olarak sürdürmüş ve Bizanslılara rahat vermemiştir. Eskiden olduğu gibi İstanbul'a yeni elçiler göndermişler, Bizans İmparatoru onların isteğini benimseyince de iki taraf da savaş hazırlıklarına başlamışlardır. İmparator, general Tiberiüs'ü Avarlar'a karşı büyük bir ordu ile göndermiştir. Ordu dağınık olduğundan Avarların önünden kaçmış, bunun üzerine de Bizans İmparatoru Avarlar ile anlaşmak zorunda kalmıştır. Bizanslılar kervanlarla Avarlar'a armağan göndermişlerdir. Avarlar Slavlar'a da elçiler göndererek vergi vermelerini önermişlerse de bunu Slav kavimlerine benimsettirememişlerdir.
İran Kralı Hüsrev, Anadolu'nun içerlerine kadar ilerlediği için Bizans İmparatorluğu sarsıntı geçirmekteydi. Bunun üzerine Tiberiüs başa geçerek topladığı ordu ile İranlıları geri püskürttü. Bizanslılar Göktürkler'e elçi göndererek İranlılara karşı ortak hareket edilmesini önerdiler.
Slavlar'ın Yunanistan'a saldırmaları üzerine Romalılar Avarlar'dan Slavlar'ın üzerine gitmelerini istediler. Bunun üzerine Bayar Kağan da derhal bir ordu toplayarak Slavlar'a saldırdı ve onları dağıtarak geri çekilmelerini sağladı. Bunun üzerine Bizanslılar Avarlar'ı artık daha ciddiye aldılar ve onları köle-barbar gözü ile görmekten vazgeçerek çeşitli armağanlar gönderdiler.
Avar devletinin kuruluş yıllarında Panonia'da oturan Longobardlar ile Erdel ve Eflak yörelerinde oturan Gepidler arasında anlaşmazlık bulunuyordu. Longobard Kralı Alboin, Bayar Kağan'a elçiler göndererek Gepid devletini beraberce ortadan kaldırmayı önerdi. Çeşitli görüşmelerden sonra Bayar Kağan bu öneriyi benimsemiş ve zafer kazanıldığında ganimetin yarısını, Gepid ülkesini, ayrıca da Longobardlar'ın hayvanlarının bir kısmını istemiştir. Kral Alboin bu önerileri benimseyince Gepidler'e saldırılmış ve kısa bir savaştan sonra ülke ele geçirilmiştir. 567 yılındaki bu savaştan bir yıl sonra da Bayar Kağan, korkarak İtalya’ya göç eden Longobardlar'ın ülkesine sahip olmuştur. Eskiden Hun İmparatoru Atilla'nın yaptığı gibi, Bayar Kağan devlet merkezini Tuna ırmağının kıyılarında kurmuş, ikiyüz elli yıl Macar topraklarında yaşayacak olan imparatorluğun temellerini atmıştır.
Panonia bölgesinin işgaliyle, Batı Hun İmparatorluğu'nun eski topraklarının çok büyük bölümü Avar Kağanı'nın eline geçmiştir. Bayar Kağan'ın imparatorluğu, merkez Macaristan'da olmak üzere, Elbe Vadisi, Alp Dağları ve Sava Vadisi'nden Don ırmağına kadar uzanıyordu. Aşağı Tuna İslavları ile Don ırmağı yöresindeki Kuturgur ve Uturgur kavimlerinin hepsi Avar İmparatorluğu sınırları içinde yer alıyordu. Yalnız 568 yılında bir Göktürk akınından sonra Don bölgesinde yaşayan Uturgurlar, Göktürk İmparatorluğu sınırları içine girdiler.
Gepid ülkesini ele geçirdikten sonra Avarlar yeniden Bizans İmparatorluğu'na yönelmişlerdir. Tuna ve Sava bölgeleri Avarlar'ın denetimi altındaydı, ama bu yöredeki Sirmium kenti daha alınmamıştı. Avarlar bu kente bir saldırı düzenlediler ve geri püskürtüldüler. Avarlar geri çekildikten sonra çeşitli görüşmeler yapılmış, ancak anlaşmazlık sürünce Avarlar binlerce Kuturgur savaşçısını Dalmaçya kıyılarını talan etmeye yollamışlardı. Bayar Kağan bundan sonra Bizans'a yeni elçiler göndererek Sirmium bölgesinin teslimi ile beraber yeni vergiler istedi. Bizanslıların yüklü bir vergi ödemeyi kabul etmeleri üzerine Bayar Kağan Sirmium yöresinden vazgeçti.
Savaşlardan zaman kaldıkça Bizanslıları kendisine örnek alan Bayar Kağan, bayındırlık işleriyle de uğraşıyordu. Ülkesinin ırmakları üzerinde köprüler, yol kenarlarında kervansaraylar kurduruyor, hamamlar ve benzeri büyük yapılar yaptırıyordu. Bu bayındırlık işleri için de Bizans'tan ustalar istiyordu. Bayar Kağan Tuna üzerine köprü yaptırmak isteyince Avarlar'ın Belgrad'ı alacağından çekinen Bizanslılar buna karşı çıktılar. Ertesi yıl Sirmium yüzünden Avarlar ile Bizanslıların arası yeniden açılınca Avarlar büyük bir orduyla Sirmium'u kuşatarak aldılar. Bu zaferden sonra Avrupa'nın en güçlü devleti Avar İmparatorluğu oldu. Bizanslılar bu durum karşısında 582 yılında Avarlar'a yüklü bir vergi ödediler.
Bizans'ta Maurikus imparator olunca, Avarlar yeni bir anlaşma önererek yıllık verginin artırılmasını istediler. Bizanslılar bu kadar çok vergiyi reddedince Bayar Kağan da Belgrad ve yöresini zaptetti, sonra da Karadeniz bölgesine çıktı. Ancak soğuk kış nedeniyle Bayar Kağan merkezine çekildi ve Bizanslılara saldırmadı. Bizanslılar yüzbin altınlık vergiyi benimseyince Bayar Kağan Bizans İmparatorluğu'na dokunmayacağına dair söz verdi. 584 yılındaki barıştan sonra Avar egemenliği altındaki Slavlar Bizans'a saldırınca iki imparatorluğun arası açıldı ve Bizans İmparatoru verginin ikinci taksidini ödemeyerek Avar elçisini bir adaya hapsettirdi. Bayar Kağan da bunun üzerine, Vidin ve Silistre kentleri de dahil olmak üzere, tüm Tuna Vadisi'ni yakıp yıktı (586). Ertesi yıl ise Edirne yakınlarında Bizans ordusuna yenilen Bayar Kağan barış istemek zorunda kaldı. Bu zafer ile Bizanslılar Avarlar'a karşı savunmadan vazgeçerek saldırı zamanı geldiğine karar verdiler. İranlıları başarıyla geri püskürten Bizans ordusu bu kez batıda Avarlar'ın üzerine yürüdü. Bizanslıların değişen tutumu üzerine Avarlar da geniş bir ordu toplayarak yeniden saldırıya geçtiler ve Çorlu yakınlarında Bizans ordusunu yakalayarak kuşattılar. Bizanslılar bu büyük tehlike karşısında gene geleneksel hile politikasına başvurdular ve Bayar Kağan’a sahte bir mektup yolladılar. Mektubu alan Avar İmparatoru büyük bir kuşkuya kapıldı ve Bizanslılardan barış isteğinde bulundu. Bu olaydan sonra Bayar Kağan birkaç yıl merkezde kaldı ve yeni bir sefere çıkmadı.
Bizanslılar, sarsılan durumlarını kurtarmak için Slavlar üzerine bir saldırı düzenlemişler ve bunları yenerek büyük miktarlarda ganimet sağlamışlardır. Bayar Kağan kendi uyruğu olan Slavların yenilmesi karşısında hiç ses çıkarmamıştır. Birkaç yıl sonra Avarlar'ın Dalmaçya kıyılarında yeniden başlattıkları talan üzerine Bizans ordusu o bölgeye giderek Avar ordusunu bozguna uğratmıştır. Bu duruma kızan Bayar Kağan bütün güçlerini toplayarak Trakya'ya girmiş, fakat ordusu içinde yayılan veba nedeniyle geri dönmek ve 599 yılında Bizanslılarla yeniden anlaşmak zorunda kalmıştır.
600 yılında Bizans komutanı Priskos Tuna'nın aşağı kıyılarını ele geçirince Avar merkezini tehdit etmiştir. Bunun üzerine Bayar Kağan iki ordu hazırlamış, birincisini oğullarının komutasında Bizanslıların üzerine göndermiş, ikinci orduyu da kendisi yöneterek arkadan Bizanslıları çevirmeye kalkışmıştır. Oğullarının ordusu bozguna uğrayınca Bayar Kağan da ordusunu geri çekmiştir. Bundan sonra beş kez meydan savaşlarında Bizanslılar Avarları bozguna uğratmışlardır. Oğulları bu savaşlarda ölen Bayar Kağan da bu üst üste yenilgilerden sonra hayatını yitirmiştir. Bayar Kağan'ın ölümünden sonra Avar İmparatorluğunun yaşaması biraz da Bizans İmparatorluğunun içinde bulunduğu karışıklıklar sayesinde olmuştur. Bizans İmparatoru Phokas, Avarlar'a barış önerisinde bulundu. Yeniden yıllık para yardımı önerdi. Bunun üzerine Avarlar artık Bizans'a saldırmaktan vazgeçip kendilerine akın hedefi olarak İtalya'yı seçtiler. Önceleri Longobardlar'a yardım için Kuzey İtalya'ya ordu gönderen Avarlar daha sonraları buraları yakıp yıkmışlar ve bol ganimet ile geri dönmüşlerdir. Avarlar'ın gittikleri tüm bölgeleri yakıp yıkmaları tüm Avrupalıların bu ulusa barbar gözü ile bakmasına yol açmış ve Avarlar'a karşı diğer ulusları birleştirmişti. Orta Asya gelenekleri ile Avarlar her yıl çeşitli bölgelere akınlar yapıyorlar, buraları yakıp yıkıyorlar, toprakları ele geçirdikten sonra da bol ganimetle Macaristan'ın Segedin kenti yakınlarında bulunan merkezlerine dönüyorlardı. Avarlar'ın zenginliği Avrupa'nın yağmalanmasından ve Bizanslılardan alınan büyük vergilerden ileri geliyordu.
610 yılında Heraklios Bizans İmparatoru olunca Avarlar'a elçiler göndererek buluşmak ve görüşmek istediğini bildirdi. Avar Kağanı da yeni imparator ile buluşmak istediğini bildirmişti. Bunun üzerine elçiler aracılığıyla bugünkü Marmara Ereğlisi buluşma yeri olarak belirlendi. Avar Kağanı'nın bu yakınlığından çok mutlu olan yeni imparator, kağan onuruna büyük şenlikler ve araba yarışları düzenletti. Fakat Avar Kağanı için buluşma Bizans başkentine baskın yapmak aracından başka bir şey değildi. Kağan en seçkin askerleri ile yola çıkmış ve kendisini karşılamaya gelen Bizans İmparatoru'na saldırmıştı. Bu oyunu önceden sezen imparator kılık değiştirerek Bizans'a kaçmış ve savunma önlemleri almıştı. Avarlar, İstanbul surlarını tahrip etmişlerse de orduda çıkan salgın hastalık nedeniyle geri dönmek zorunda kalmışlardı. Avarlar'ın bu oyunu, karşı bir saldırıyı gerektiriyordu ama, Bizans İmparatoru kutsal haçı bulmak üzere İran'a gitmeye hazırlanıyordu. Elçilerin aracılığıyla ikiyüz bin altın karşılığı Avarlar ile Bizanslılar yeniden anlaştılar.
Bizanslıların İran üzerine gitmesi karşısında Avarlar ile Persler arasında Bizans İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmak üzere anlaşma yapıldı. Buna göre İranlılar Anadolu yakasından, Avarlar da Trakya yakasından İstanbul'a yürüyeceklerdi. Kararlaştırılan tarihte Pers orduları Kadıköy'e geldiler. Avarlar ise bir ay gecikme ile geldiler. Slav filosu İran ordusunu Avrupa kıyısına geçirecekti. Ne var ki, Bizans donanması buna izin vermedi ve Slavlar ile İranlıları geri püskürttü. Avarlar ise yaklaşık iki ay İstanbul'u kuşattılar ve hergün saldırdılar, ancak Bizans kendisini çok iyi savundu ve tüm saldırıları geri püskürttü. Savaş sırasında büyük kayıplar veren Avar ordusu geri çekildi ve Macaristan'a döndü. Bizans kuşatmasının başarısızlığı Avar İmparatorluğu'nun dönüm noktası olmuş ve devlet artık bir çöküş dönemine girmişti. Avarlar'ın bütün Avrupa'yı yıldıran eski gücü de azalmaya başlamıştı.
Avarlar'ın gücünün sarsılması üzerine, onlara bağlı kavimler ayaklanmışlar ve bağımsızlık istemişlerdir. İlk olarak Slav boyları bağımsızlık için örgütlenmeye başlamışlardır. Bir Frank tüccarı, Karpatlar yöresindeki Slavlar'ı bir araya getirmiş ve Avarlar’dan koparak 625 yılında bağımsız bir devlet kurmuştur. Kendi krallığını ilan eden Samo ile hemen Bizanslılar Avarlar'a karşı anlaşma yapmışlardır. Bir süre sonra da Uturgur ve Kuturgur kavimleri de Panonia yöresinde ayaklanmışlardır. Bu sıralarda hızla yayılan İslamlık ile savaşan Bizanslılar Avarlar'a karşı onları uzak tutma politikası izlemiştir. Bizans, Avrupa sınırlarına Sırp ve Hırvat kavimlerini yerleştirerek onları Avarlar ile arasında bir tampon bölge oluşturmaya yöneltmiştir. 635 yılında Kuturgurlar'ın yeniden ayaklanmasını Avarlar bastırmıştır. Avarlar ayaklanmalardan sonra Karpat havzasındaki topraklarını ellerinde tutabilmişler ama, ülkenin batısı Slavlar'ın; Karpatlar'ın, doğusu da Kuturgurlar'ın başı Kobrat'ın eline geçmiştir. Bizans İmparatoru Heraklios uzak görüşlü politikası ile Avarlar'ın sonunu hazırlamıştır. Her yandan ayaklanma ve saldırı ile çevrelenen Avarlar'ın durumu günden güne kötüye gitmiştir. Avarlar 676 yılında barışçıl amaçlarla Bizans'a elçilik heyeti göndermişlerdir. Bu tarihten sonra Avarlar artık iyice kendi içlerine kapanmışlar ve uzun bir süre akınlara çıkmamışlar, savaş yapmamışlardır.
Tarih kaynakları 736 yılında Avarlar'ın yeniden toparlanarak Bavyera bölgesine saldırdıklarını bildirmektedir. Bavyera'yı yakıp yıkan Avarlar'ı sonra o bölgenin halkı kovmuştur. Bundan sonra Avarlar ile Bavyeralılar arasında yirmi yıl süren savaşlar başlamıştır. Franklar'dan yardım gören Bavyeralılar ise Avarlar'ı yenerek Viyana önlerine kadar gelmişlerdir. Bu yirmi yıl savaşları Avar devletini iyice sarsmış ve çöküşünü hızlandırmıştır. Daha sonraları Bavyera dukası Franklarla savaş için Avarlar ile anlaşmıştır.
Frank hükümdarı Büyük Karl ise büyük hazırlıklardan sonra 791 yılında Avar seferine çıkarak konuyu kesin bir çözüme bağlamak istedi. Çeşitli ordularla desteklenen Büyük Karl'ın seferi Tuna kıyılarında ilerledi. Avarlar kalelerini bırakarak ülkenin iç kısımlarına, dağlık ve ormanlık bölgelere çekildiler. Büyük Karl Viyana önlerinde karşılaştığı bir kısım Avar ile savaşmış ve onların direncini zorla kırabilmiştir. Ayrıca Tuna nehrinde de bir filo Avar ülkesinin içlerine doğru girmiştir. Filo ile beraber iki kara ordusu Avarlar'ın yerleştikleri bölgeleri kuşatarak ele geçirmişlerdir. Franklar Sirmium bölgesini de fethederek Avarlar’ın hazinelerine el koymuşlardır. Franklar'ın Avar seferi başarıyla ilerlerken birden kış bastırmış ve orduda veba salgını ortaya çıkınca Büyük Karl savaşı sürdürmekten vazgeçerek geri dönmüştür.
Frank seferinden sonra Avarlar dağınık bir durumda iken bu kez de Saksonlar gelerek Avarlar'ı Franklar’a karşı ayaklandırmışlardır. Avarlar'ın çoğunluğu intikam almak için ayaklanmışsa da sonraları barış taraftarları üstün gelmiştir.Yeni seçilerek başa geçen Tudun Kağan elçiler göndererek Hıristiyanlığı benimseyerek Frank koruması altına girmek istediğini söylemiş ama, Büyük Karl Avarlar'ın bu önerisini reddetmiştir. Bir süre sonra Büyük Karl yarım bıraktığı Avar seferine yeniden başlamıştır. Büyük Karl'ın oğlu Pepen Avarlar'ı yenerek onların devlet hazinelerini ele geçirmiştir. Pepen, Tudun'un barış isteğini kabul etmiştir. Avar Kağanı Tudun Büyük Karl'a bağlılık yemini ederek arkadaşları ile beraber Hıristiyan olmuştur. Hıristiyanlığı benimseyerek ülkesini kurtaracağını uman Tudun Kağan yanılmış ve Büyük Karl Avar ülkesinde belirli askeri merkezler kurarak ordusunun bir kısmını buralarda nöbetçi olarak tutmuştur. Tuna'nın sol kıyılarına kadar olan bölgeleri kendi ülkesine katmış ve böylece Frank Krallığı ile Bizans İmparatorluğu komşu olmuşlardır. Büyük Karl ayrıca Bizanslıların Avarlarla anlaşmalarını önlemek amacıyla Tuna boylarına Germenler ile beraber Slav boylarını getirterek yerleştirmiş ve arada bir tampon bölge oluşturmuştur.
Franklar'ın aldığı önlemler Avarlar'ı son derece kızdırmış ve bunun üzerine ayaklanarak başta Tudun olmak üzere Hıristiyanlıktan vazgeçerek Bavyera bölgesine saldırmışlar ve buradaki Frank komutanını öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Büyük Karl yeni bir Avar seferini başlatmış ve bu kez Avarlar'ı kesin bir yenilgiye uğratmıştır. Franklar'ın bu son seferleri Avar İmparatorluğu'nu tarihin derinliklerine sürüklemiştir. Tarihsel kaynaklarda Avarlar'ın son tarihi olarak 803 yılı görülmektedir. Bu tarihten sonra Tudun adı yok olur ve yerine geçen Zodan ise bütünüyle Franklar'a bağlanır. Büyük Karl Avar İmparatorluğu'nu yıktıktan sonra Avar ülkesini yeniden düzenler ve bu toprakları beş kontluğa bölerek kendisine bağlar. Salzburg piskoposunu bu ülkenin ruhsal lideri ilan eder.
Avar İmparatorluğu
Avar İmparatorluğu dağıldıktan sonra çevrede yaşayan Komşu Slavlar bu ülkenin toprakları üzerine düşmüşlerdir. Kanlı savaşlardan sonra Avarlar yeni gelen yabancı kavimler ve daha çok Slavlar arasında erimişlerdir. Bir süre sonra 814 yılında Bizans'ı kuşatan Bulgar ordusunda Avarlar savaşmışlardır. Hırvatlar'ın Franklar'a karşı ayaklanmalarına Avarlar da katılmışlardır. Daha sonraları ise Avarlar, Tuna havzasına gelen ve buraya yerleşen Macarlarla birleşmiş, bunlarla kaynaşmışlardır. Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Avar ülkesinin Bohemya ve Batı Macaristan bölgelerinde büyük Moravya adı verilen Slav devleti, Kuzey Macaristan, Eflak ve Bulgaristan'da Türk-Bulgar Hanlığı kurulmuştur. Karpatların güneyi ile doğusu da Macaristan'a günümüzdeki isimlerini verecek olan Onogurların eline geçmiştir. Günümüzde Macaristan devleti sınırları içinde yaşayan Avar kalıntısı bazı nüfus toplulukları bulunmaktadır. Bunlar kapalı topluluklar olarak eski geleneklerini yaşatan topluluklardır. Çiğil ve Szekely toplulukları Avarların günümüzde Macaristan'da yaşayan boylarıdır. Avarlar'ın bazı boyları da Bulgaristan'da yerleşmiştir. Tisa havalisinden Tuna sahillerine kadar uzanan alanda Bulgar Türkleri ile karışarak yaşamışlar ve günümüze kadar gelmişlerdir. Bulgaristan'da yaşayan Türklerin önemli bir kısmı burada yerleşen Avar boylarıdır. Ayrıca bugün Kafkasya'nın Dağıstan bölgesinde yaşayan çeşitli boylar da Avarlar'ın uzantılarıdır.
Avarlar'da Kültür
Avar kültürü ile ilgili buluntular daha çok Macaristan'da yapılan kazılarda çıkmaktadır. Bu buluntular iki gruba ayrılır. Birinci grup, doğrudan İç Asya'dan gelen Avarlarla ilgilidir. Macaristan'da ortaya çıkarılan onbeş bin Avar mezarından çıkarılan buluntular ağır dökme kayışlar, koşum takımları ve küçük heykelciklerdir. Macaristan'ın Balaton kenti yakınlarında daha çok Orta Asya'dan gelme Avar eşyası bulunmuştur. Bu tür eşya üzerinde süsleme olarak hayvan dövüşleri, hayvanları parçalayan grifon, üzüm salkımı ve yaprak biçimleri vardır. Bu grubun etkileri Almanya ve Fransa'da yaşayan kavimlerde de görülmüştür. Bu gruba daha çok Keszthely adı verilmektedir. İkinci gruba ise Martinovka kültürü adı verilmektedir ve daha çok İskit, Hun-Bizans ve Gotlar'ın etkilerinin karışmasından oluşmuştur. Bu buluntular öncelikle Avarlar ile birlikte bu alanlardan Macaristan'a giden Kuturgur ve başka Bulgar Türk kavimlerine aittir. İkinci gruba giren buluntulardaki madeni eşyalarda dövme tekniği görülür.
Birinci gruba giren kazılarda kafatasları da bulunmuştur. Bunlar genel olarak Brakisefal karakter taşımaktadır. Bu durumda yalnızca eşyanın işleniş biçimi değil, iskeletler de Avarlar'ın yönetici kesiminin Orta Asya'dan geldiklerini kanıtlamaktadır. Avar mezarlarının bazen binden fazla mezar barındırması onların topluca oturduklarını ve yaşadıklarını göstermektedir. Avarlar, ölüleri doğuya doğru yatırır ve öteki dünyada aç kalmasın diye de yanına yiyecek koyarlardı.
Diğer Orta Asya kavimleri gibi Avarlar da atlı ve yaylı bir kavimdi. Genellikle at sırtında dolaşır ve at sırtında yaşarlardı. Savaşlarda ise yay kullanırlardı. Yaylarını kemerin solunda, ok kutusunu ise kemerin sağında taşırlardı. Yayın yanı sıra savaşlarda kılıç da kullanırlardı. Avar kılıçları hem düz hem de eğri yapılırdı. Üzengileri ise daire biçimindeydi. Buluntular arasında ele geçen çifte borulu kaval da ilginçtir. Bir erkek iskeletinin elinde bulunan kaval iki artı beş olmak üzere toplam yedi delikliydi ve bunun benzerlerine Türkistan, Kafkasya ile Volga bölgelerinde rastlanıyordu.
Avarlar ile ilgili diğer arkeolojik buluntuların Orta Asya kazılarında ele geçenlerle benzerlik taşıması bu ulusun hem Türk, hem de Orta Asyalı olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca Avar dilindeki Türkçe kökenli sözcüklerin fazla olması da, Avarlar'ın Türklüğü'nü gösteren bir başka tarihsel kanıttır. Göktürk alfabesi kullanırlar ve Çuvaş Türkçesi ile konuşurlardı.
Avarlar'da Devlet
Avrupalıların "Avar" dedikleri bu kavmin Türkçe'de okunuşu "Apar"dır. Orhun yazıtlarında bu biçimde yer alması, Avarlar'ın Türkçe'de Apar olarak adlandırıldığını göstermektedir. Avrupa Avar kağanları da, Asya'daki Avar kağanlarının soyundan geliyorlardı. Hunlarla karşılaştırıldığında daha iyi bir devlet örgütleyicisi olan Avarlar Asya'da öğrendikleri devlet geleneğini Avrupa'ya taşımışlar ve bu geleneği Avrupa'da göçmen ve barbar olarak yaşayan kavimlere öğretmişlerdir. Macaristan'a yerleştikten sonra, devlet merkezini sağlam kurmuşlar, üç yüzyıla yakın bir süre oturdukları ülkenin egemeni olmuşlardır. Çeşitli savaşlarda yenilmelerine karşı, devlet geleneğinin güçlü olması nedeniyle bu kadar uzun bir süre ayakta kalabilmişlerdir. Kendi zamanlarında Roma ve Bizans İmparatorluklarına kafa tutabilmelerinin de arkasında yatan gerçek neden, sağlam bir devlet geleneğine sahip olmalarıdır.
Avarlar da temelde, Hunlar ve diğer eski Türk devletleri gibi göçebe bir kavimdiler. Avar devleti genelde kavimler ve kabilelerden meydana gelen bir federasyon yapısında kurulmuştu. Devletin yönetici kesimi Avarlar'ın kurucu hanedanından geliyordu ama, ülkede çok değişik kökenden gelen kavimler ve boylar vardı ve bunlar Avar egemenliği altında beraberce yaşıyorlardı. Kafkasya'dan geçerken birçok Bulgar-Türk kavimlerini bu arada Ogur, Oturgur, Kuturgur ve Onugur kavimlerini de beraberlerinde sürüklemişlerdi. Türk kavimlerinden başka Germen olan Gepid'ler ve önemli sayıda Slav boyları Avarlar'ın egemenliği altına girmişlerdi. Avarlar, kendilerine bağlı bu kavimleri daha çok sınır boylarına yerleştirirler ve saldırılara karşı tampon olarak kullanırlardı. Ayrıca bazı seferlerde gene bu bağlı kavimleri öncü güçler olarak savaşa sokarlardı. Avarlar kendilerine bağlı kavimlere pek acımamışlar tehlike anında onları kullanmışlardı. Böylece hem kendi ordularını koruyorlar, hem de bağlı kavimleri kırdırıyorlardı. Hem Asya, hem de Avrupa Avar devletlerinin başında kağan unvanı taşıyan bir hükümdar bulunuyordu. Kraldan sonra ise Yuğruş adını taşıyan vezirler geliyordu. Avarlar'da ayrıca bir de Tudun rütbesi bulunuyordu. Daha çok başkomutan için kullanılan bu unvana genelde kağan sahipti.
Avarlar'ın devlet örgütlenmesi temelde ordu ve askerliğe dayanıyordu. Avarlar her zaman Avrupa ülkelerinden fazla bir orduyu hazır tutmuşlar ve bu ordu ile seferlere çıkmışlardır. Ordu saldırı ve savunmaya göre iki türlü kuruluyordu. Saldırı ordusunun yapısı şöyleydi: Avarlar ve Bulgar Türkleri atlı güçleri, Slavlar, Gepidler ve diğer kavimler ise piyade ile filoyu oluşturuyorlardı. Sirmium savaşı sırasında kuşatmayı bilmeyen Avarlar, daha sonra bunun tekniğini çok iyi öğrenerek tüm savaşlarında başarı ile uygulamışlardı. Ordu devletin olduğu kadar toplumun da belkemiğini oluşturuyordu.
Dış politikada Avarlar kendilerinden önce ülkelerine egemen olan Batı Hun İmparatorluğu'nun yolunu izlemişlerdir. Avar kağanları ile Bizans imparatorları arasındaki ilişki her zaman gergin olmuştur. Her iki devlet sürekli olarak birbirine karşı iki yüzlülük ve kurnazlık politikası izlemiştir. Bizans imparatorlarının Avar devletine ödedikleri yıllık yardım paraları gerçekte ağır yıllık vergilerden başka bir şey değildir. Buna karşılık Bizans imparatorları Avar ülkesini her zaman Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası sayarlardı ve bu toprakları kaçak oldukları için Bizans koruması altına giren Avarlar'a armağan olarak verdiklerini ileri sürerlerdi. Bizanslıların bu iyimserliğine karşı Avarlar, birkaç kez Bizans ülkesine saldırarak İstanbul yakınlarına gelmişlerdir. Bizans'a düşman olan Avarlar Batı Roma ve Germenlere karşı hoşgörü politikası izlemişlerdir. Longobardlar Avarlar ile dost ilişkileri içinde olmuşlardır. Yenilgiye uğrayan Gepidler ise Avarlara boyun eğmeyi, akraba Longobardlara uyruk olmaya tercih etmişlerdir. Avarlar da bunun üzerine Gepidlere iyi davranmışlar köle uygulaması yapmamışlardır. Gepidler zamanla Avarlar içinde erimişler ve isimleri Avarlar ile beraber tarih sahnesinden silinmiştir.
Slav tarihi açısından Avarlar'ın büyük önemi vardır. Atlı göçebe bir toplum olan Avarlar, savaşlarında ve seferlerinde kendilerine piyade hizmeti görecek asker sağlamak amacıyla fethettikleri yerlere Slav kavimlerini yerleştirmişler, sınır boylarında koruyucu göçler olarak kullanmışlardır. Slavlar, Avarlar sayesinde Elbe, Karpat, Vistül, Dalmaçya, Balkanlar ve Macaristan gibi çok geniş bir alana yayılmışlardır. Bu nedenle Slavlar genişlemelerini ve bu kadar geniş bir alana yayılmalarını Avarlar'a borçludurlar. Avarlar her şeye karşın Slavlar'ı çok derinden etkilemişlerdir. Slav kaynaklarında Avarlar ile ilgili çeşitli bilgiler görülmektedir. Slavlar Avarlar'ı kullanarak ilerlemişler ve yayılmışlar, daha sonra Avarlar'ın yok olmasıyla bugünkü durumlarına gelmelerini sağlayan sürece girmişlerdir. Slavların dilinde var olan "Avarlar gibi yok oldular" sözü, Slavların Avarlar'ın yıkılmasından ve onların yerlerini böylece ele geçirmelerinden dolayı sahip oldukları sevinci dile getirmektedir.
Avarlar'da Din
Din açısından Avarlar ile ilgili kaynaklar değişik bilgiler vermektedir. Diğer Orta Asya ve göçebe kavimleri gibi Avarlar'ın da şamanist oldukları düşünülebilir. Avarlar'da şamanlık ve şamanlar bulunduğunu gösteren bazı sözcükler, onların dilini yansıtan belgelerde ortaya çıkmıştır. Bizans kaynakları da büyücü veya sihirbaz olduğu sanılan bir kişinin Bayar Kağan'ın eliden kaçtıktan sonra Bizans İmparatorluğu'na sığındığını söylemektedir. Bu gibi veriler Avarlar'ın temelde ve başlangıçta şamanlık dinini benimsediklerini göstermektedir.
Avrupa'nın içlerine girdikçe ve Avrupalı uluslarla ilişki kurdukça Hıristiyanlık Avarların önüne çıkmıştır. Bazı Bizans rahiplerinin Avar ülkesinde Hıristiyanlığı yaymak için çalıştıklarına dair bilgiler vardır. Hıristiyan papazları propaganda yaparken yakalayan Avarlar bunlara pek bir şey yapmamış, sonra da serbest bırakmışlardır. Worms piskoposunun Avar ülkesinde Hıristiyanlık propagandasına çıktığı tarih kaynaklarında açıkça yazılmıştır. Avarlar Hıristiyan piskoposlara dokunmadıkları gibi, Hıristiyan olmaya da yanaşmamışlardır.
Avarların Hıristiyanlığı benimsemesi ancak Franklar'ın ülkeyi ele geçirmesinden sonra başlamıştır. Frank Kralı Büyük Karl'ın gönlünü kazanarak ülkeyi kurtarmak isteyen Avar Kağanı Hıristiyanlığı benimseyince, onunla beraber birçok kişi de Hıristiyan olmuştur. Ama ülke gene de elden gidince, Avarlar arasında bu kez de Hıristiyanlığa karşı bir tutum ortaya çıkmıştır.
Kaynakça:
Tarihte Türk Devletleri Milliyet Yayını
Çeşitli kaynaklar Avarların, Asya'daki Juan-Juan'ların Avrupa'ya göçlerinden sonra tarih sahnesine çıktıklarını belirtmektedir. Değişik kaynakların üzerinde birleştikleri konu Avarların, Asya'da görülen Juan-Juan'ların Avrupa'daki uzantıları olduğudur. Çin kaynakları bu kavim için Juan-Juan adını kullanırken, Arap ve Bizans kaynakları da Avar sözcüğünü kullanmaktadır. Bazı Bizans kaynakları ise, Avrupa'ya göç eden kavimlerin sahte Avarlar olduğunu, asıl Avarların göç etmediğini söylemektedir. Özellikle Macaristan'a yerleşen boylar için sahte Avarlar sözü kullanılmaktadır. Bazı Macar tarihçiler ise, Avarların eski Hunların bir boyu olduğunu ve Uar-Hun adını taşıdıklarını savunmaktadırlar. Akhunlar da aslında aynı boyun değişik kolu olarak bazı tarih kaynaklarında belirtilmiştir. Daha sonra araştırmalar, Avarlar ve sahte Avarlar ayrımının doğru olmadığını, ortaya çıkarmıştır. Avarların kişi ve yer adları Türkçe olduğundan, bu kavmin kesinlikle bir Türk kavmi olduğu ve Uygurların yaşadığı yörelerden geldiği anlaşılmıştır.
"Avar" sözcüğü karşı koyan anlamına gelmektedir. Daha çok direnen anlamında kullanılan Avar sözcüğü eski Türk dilinin aba-ar kökünden gelmektedir. İçindeki Moğol öğesinin Türklere oranla çok az bulunduğu anlaşılan bu topluluğun Moğol kökenli Uar sözcüğünden de adını almış olabileceği üzerinde durulmuştur. Avarların tarihi Asya ve Avrupa dönemleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Asya dönemi III. ve VI. yüzyıl, Avrupa dönemi de VI-IX. yüzyıl arası olmak üzere ikiye ayrılır. Hun İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra 200 yıllarında Juan-Juan diye adlandırılan ve göçebe anlamında kullanılan bir kavim adı geçmektedir. Bu kavmin Avarların temeli olduğu daha sonradan anlaşılmıştır. Juan-Juan’lar bir dönem Orta Asya'da kabile imparatorluğunu bağımsız biçimde gerçekleştirmişlerdir. Juan-Juan İmparatorluğu zamanla güçlenerek 400 yıllarında İrtiş ırmağından Kora yarımadasına kadar uzanmaktaydı. Eski Hun İmparatorluğu’nun topraklarından ortaya çıkmıştı bu devlet. Çin kaynaklarına göre, 458'de Çinlilerle Juan-Juan'lar arasında büyük bir savaş olmuştur. Çin orduları bu kavmi yenerek Orta Asya'dan Batı'ya doğru sürmüş ve Turfan bölgesini işgal ederek buradaki krallığa son vermişlerdir. Eski yurtlarından kovulan Avarlar Batı Asya topraklarında imparatorluklarını sürdürmeye çalışmışlardır. 552 yılında Göktürkler ortaya çıkana kadar Juan-Juan'ların egemenliği altında yaşayan Göktürkler ayaklanarak bu devletin egemenliğine son vermişlerdir. Göktürkler'e boyun eğmek istemeyen Juan-Juan'ların bir kısmı Çin'e sığınmış büyük bir kısmı da Batı'ya doğru göç etmiştir. Göktürkler bu kavmin devletini yıktıktan sonra bunların bağlaşığı olan Akhunlar devletini de ortadan kaldırmışlardır.
Çin kaynaklarının bu doğrultuda verdiği bilgileri Bizans kaynakları da doğrulamaktadır. Çinlilerin Juan-Juan dedikleri kavmin Bizanslıların ve Araplar'ın Avar dedikleri kavimle aynı olduğu araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Asya'dan göç eden Avarlar önceleri Volga ırmağı kıyılarında Oğur Türkleri ile beraber yaşamaya başlamış, sonra başka bir kabile federasyonu halinde gene Avar adı ile Kafkasya'nın kuzeyinde Alan ülkesinde görülmüştür. Avarlar başka kavimleri korkutmak için bu adı aldıklarını o dönemde dile getirmişlerdir. Kafkasya' da yaşarken Avarlar Bizans'a elçiler göndermişlerdir. Bizans kaynaklarına göre bu elçilerin uzun saçları omuzlarından aşağıya sarkıyordu. Avarların kağanı Bizans İmparatoru Jüstinyen'e silahlı bir bağlaşma önererek yapacağı hizmetler karşılığında yıllık yardım parası ve kavmi için yerleşecek topraklar istemiştir. İmparator elçilere zengin armağanlar vererek bu durumu düşüneceğini ve sonra kendi elçisi ile haber göndereceğini söylemiştir. Bizans imparatorları VI. yüzyıldan sonra sınırları boyunca yaşayan barbar kavimlerle bağlaşarak bunları imparatorluğun güvenliğini tehlikeye sokan diğer kavimlere karşı kullanmışlar ve devletlerinin sürekliliğini para karşılığında yabancı kanı ile sağlamışlardır. Jüstinyen imparatorluğunun ilk yıllarında Doğu Bizans eyaletlerine karşı saldıran Onogurlara karşı Sabirleri, Kuturgurlara karşı Uturgurları kullanmış ve barbarları birbirine kırdırarak doğu sınırlarının güvenliğini sağlamıştır. Bizans imparatoru Avarlara gönderdiği mesajında, Bizansa doğudan gelebilecek tehlikelere karşı koymak koşulu ile yerleşme bölgesi vereceğini ve para yardımı yapacağını bildirmiştir. Avarların kağanı bu koşullara önceleri razı olmuş ve daha sonraları da Kuturgurlar ile anlaşarak Karadeniz'in kuzeyinde kalan bölgeleri ele geçirmeye başlamıştır. Bir süre sonra Aşağı Tuna bölgesine kadar uzanarak Bizans sınırının batı yakasına gelmiştir. Avar kağanı Bizans'a yeniden elçiler göndererek Avrupa'da yerleşmeye elverişli topraklar istemiştir. Uzun görüşmeler sonuçsuz kalınca Avarlar artık Bizans İmparatorluğu'na düşman gözü ile bakmaya başlamış ve kısa bir süre içinde İslav boylarını egemenlik altına alarak Avrupa'nın içine doğru akınlar düzenlemişlerdir.
Avarlar hem göçebe hem de savaşçı bir kavimdi. Orta Asya'da fırtınalar estirdikten sonra bu kez de Avrupa'da aynı şiddet ile her yana saldırıyorlardı. Omuzlarından aşağı sarkan uzun saçlarıyla diğer kavimlerden ayrılan Avarlar Avrupa'ya doğru ilerlerken önlerine çıkan tüm topluluklarla savaştılar ve onları yenerek ilerlemelerini sürdürdüler. Avarlar Avrupa topraklarına gelince yeniden toparlandılar ve başbuğlarına Hakan adını vererek ele geçirdikleri topraklar üzerinde Avar devletini kurdular. 563 yılında kurulan devlet, Avarların daha sonraları da fetihleri sürdürmeleri nedeniyle bir süre sonra imparatorluğa dönüştü. Avar İmparatorluğu bir milyon kilometrekareyi kaplayan topraklar üzerinde ve eski Batı Hun İmparatorluğu'nun elinde bulunan ülkelerin üzerinde kuruluyordu.
Avar devletinin kurucusu Bayar Kağan'dır. Eski başbuğ, Bayar Kağan unvanını 557 yılında aldıktan sonra, kısa zamanda bir devlet kurabilmek için çeşitli bölgelere akınlar düzenlemış, buraları ele geçirmiş, Kafkasya yörelerinde bir süre kaldıktan sonra Karadeniz'in kuzeyinden hızla Avrupa içlerine girmiştir. Buralarda karşılarına çıkan çeşitli kavimlerle sürekli savaşmak zorunda kalan Avarlar bazen de yenilmişlerdir. Avarlar kısa bir süre içinde Bizans İmparatorluğu'nun doğu sınırlarından batı sınırlarına gelmişlerdir. Avar Kağanı Bayar toprak ve mal isteklerini sürekli olarak sürdürmüş ve Bizanslılara rahat vermemiştir. Eskiden olduğu gibi İstanbul'a yeni elçiler göndermişler, Bizans İmparatoru onların isteğini benimseyince de iki taraf da savaş hazırlıklarına başlamışlardır. İmparator, general Tiberiüs'ü Avarlar'a karşı büyük bir ordu ile göndermiştir. Ordu dağınık olduğundan Avarların önünden kaçmış, bunun üzerine de Bizans İmparatoru Avarlar ile anlaşmak zorunda kalmıştır. Bizanslılar kervanlarla Avarlar'a armağan göndermişlerdir. Avarlar Slavlar'a da elçiler göndererek vergi vermelerini önermişlerse de bunu Slav kavimlerine benimsettirememişlerdir.
İran Kralı Hüsrev, Anadolu'nun içerlerine kadar ilerlediği için Bizans İmparatorluğu sarsıntı geçirmekteydi. Bunun üzerine Tiberiüs başa geçerek topladığı ordu ile İranlıları geri püskürttü. Bizanslılar Göktürkler'e elçi göndererek İranlılara karşı ortak hareket edilmesini önerdiler.
Slavlar'ın Yunanistan'a saldırmaları üzerine Romalılar Avarlar'dan Slavlar'ın üzerine gitmelerini istediler. Bunun üzerine Bayar Kağan da derhal bir ordu toplayarak Slavlar'a saldırdı ve onları dağıtarak geri çekilmelerini sağladı. Bunun üzerine Bizanslılar Avarlar'ı artık daha ciddiye aldılar ve onları köle-barbar gözü ile görmekten vazgeçerek çeşitli armağanlar gönderdiler.
Avar devletinin kuruluş yıllarında Panonia'da oturan Longobardlar ile Erdel ve Eflak yörelerinde oturan Gepidler arasında anlaşmazlık bulunuyordu. Longobard Kralı Alboin, Bayar Kağan'a elçiler göndererek Gepid devletini beraberce ortadan kaldırmayı önerdi. Çeşitli görüşmelerden sonra Bayar Kağan bu öneriyi benimsemiş ve zafer kazanıldığında ganimetin yarısını, Gepid ülkesini, ayrıca da Longobardlar'ın hayvanlarının bir kısmını istemiştir. Kral Alboin bu önerileri benimseyince Gepidler'e saldırılmış ve kısa bir savaştan sonra ülke ele geçirilmiştir. 567 yılındaki bu savaştan bir yıl sonra da Bayar Kağan, korkarak İtalya’ya göç eden Longobardlar'ın ülkesine sahip olmuştur. Eskiden Hun İmparatoru Atilla'nın yaptığı gibi, Bayar Kağan devlet merkezini Tuna ırmağının kıyılarında kurmuş, ikiyüz elli yıl Macar topraklarında yaşayacak olan imparatorluğun temellerini atmıştır.
Panonia bölgesinin işgaliyle, Batı Hun İmparatorluğu'nun eski topraklarının çok büyük bölümü Avar Kağanı'nın eline geçmiştir. Bayar Kağan'ın imparatorluğu, merkez Macaristan'da olmak üzere, Elbe Vadisi, Alp Dağları ve Sava Vadisi'nden Don ırmağına kadar uzanıyordu. Aşağı Tuna İslavları ile Don ırmağı yöresindeki Kuturgur ve Uturgur kavimlerinin hepsi Avar İmparatorluğu sınırları içinde yer alıyordu. Yalnız 568 yılında bir Göktürk akınından sonra Don bölgesinde yaşayan Uturgurlar, Göktürk İmparatorluğu sınırları içine girdiler.
Gepid ülkesini ele geçirdikten sonra Avarlar yeniden Bizans İmparatorluğu'na yönelmişlerdir. Tuna ve Sava bölgeleri Avarlar'ın denetimi altındaydı, ama bu yöredeki Sirmium kenti daha alınmamıştı. Avarlar bu kente bir saldırı düzenlediler ve geri püskürtüldüler. Avarlar geri çekildikten sonra çeşitli görüşmeler yapılmış, ancak anlaşmazlık sürünce Avarlar binlerce Kuturgur savaşçısını Dalmaçya kıyılarını talan etmeye yollamışlardı. Bayar Kağan bundan sonra Bizans'a yeni elçiler göndererek Sirmium bölgesinin teslimi ile beraber yeni vergiler istedi. Bizanslıların yüklü bir vergi ödemeyi kabul etmeleri üzerine Bayar Kağan Sirmium yöresinden vazgeçti.
Savaşlardan zaman kaldıkça Bizanslıları kendisine örnek alan Bayar Kağan, bayındırlık işleriyle de uğraşıyordu. Ülkesinin ırmakları üzerinde köprüler, yol kenarlarında kervansaraylar kurduruyor, hamamlar ve benzeri büyük yapılar yaptırıyordu. Bu bayındırlık işleri için de Bizans'tan ustalar istiyordu. Bayar Kağan Tuna üzerine köprü yaptırmak isteyince Avarlar'ın Belgrad'ı alacağından çekinen Bizanslılar buna karşı çıktılar. Ertesi yıl Sirmium yüzünden Avarlar ile Bizanslıların arası yeniden açılınca Avarlar büyük bir orduyla Sirmium'u kuşatarak aldılar. Bu zaferden sonra Avrupa'nın en güçlü devleti Avar İmparatorluğu oldu. Bizanslılar bu durum karşısında 582 yılında Avarlar'a yüklü bir vergi ödediler.
Bizans'ta Maurikus imparator olunca, Avarlar yeni bir anlaşma önererek yıllık verginin artırılmasını istediler. Bizanslılar bu kadar çok vergiyi reddedince Bayar Kağan da Belgrad ve yöresini zaptetti, sonra da Karadeniz bölgesine çıktı. Ancak soğuk kış nedeniyle Bayar Kağan merkezine çekildi ve Bizanslılara saldırmadı. Bizanslılar yüzbin altınlık vergiyi benimseyince Bayar Kağan Bizans İmparatorluğu'na dokunmayacağına dair söz verdi. 584 yılındaki barıştan sonra Avar egemenliği altındaki Slavlar Bizans'a saldırınca iki imparatorluğun arası açıldı ve Bizans İmparatoru verginin ikinci taksidini ödemeyerek Avar elçisini bir adaya hapsettirdi. Bayar Kağan da bunun üzerine, Vidin ve Silistre kentleri de dahil olmak üzere, tüm Tuna Vadisi'ni yakıp yıktı (586). Ertesi yıl ise Edirne yakınlarında Bizans ordusuna yenilen Bayar Kağan barış istemek zorunda kaldı. Bu zafer ile Bizanslılar Avarlar'a karşı savunmadan vazgeçerek saldırı zamanı geldiğine karar verdiler. İranlıları başarıyla geri püskürten Bizans ordusu bu kez batıda Avarlar'ın üzerine yürüdü. Bizanslıların değişen tutumu üzerine Avarlar da geniş bir ordu toplayarak yeniden saldırıya geçtiler ve Çorlu yakınlarında Bizans ordusunu yakalayarak kuşattılar. Bizanslılar bu büyük tehlike karşısında gene geleneksel hile politikasına başvurdular ve Bayar Kağan’a sahte bir mektup yolladılar. Mektubu alan Avar İmparatoru büyük bir kuşkuya kapıldı ve Bizanslılardan barış isteğinde bulundu. Bu olaydan sonra Bayar Kağan birkaç yıl merkezde kaldı ve yeni bir sefere çıkmadı.
Bizanslılar, sarsılan durumlarını kurtarmak için Slavlar üzerine bir saldırı düzenlemişler ve bunları yenerek büyük miktarlarda ganimet sağlamışlardır. Bayar Kağan kendi uyruğu olan Slavların yenilmesi karşısında hiç ses çıkarmamıştır. Birkaç yıl sonra Avarlar'ın Dalmaçya kıyılarında yeniden başlattıkları talan üzerine Bizans ordusu o bölgeye giderek Avar ordusunu bozguna uğratmıştır. Bu duruma kızan Bayar Kağan bütün güçlerini toplayarak Trakya'ya girmiş, fakat ordusu içinde yayılan veba nedeniyle geri dönmek ve 599 yılında Bizanslılarla yeniden anlaşmak zorunda kalmıştır.
600 yılında Bizans komutanı Priskos Tuna'nın aşağı kıyılarını ele geçirince Avar merkezini tehdit etmiştir. Bunun üzerine Bayar Kağan iki ordu hazırlamış, birincisini oğullarının komutasında Bizanslıların üzerine göndermiş, ikinci orduyu da kendisi yöneterek arkadan Bizanslıları çevirmeye kalkışmıştır. Oğullarının ordusu bozguna uğrayınca Bayar Kağan da ordusunu geri çekmiştir. Bundan sonra beş kez meydan savaşlarında Bizanslılar Avarları bozguna uğratmışlardır. Oğulları bu savaşlarda ölen Bayar Kağan da bu üst üste yenilgilerden sonra hayatını yitirmiştir. Bayar Kağan'ın ölümünden sonra Avar İmparatorluğunun yaşaması biraz da Bizans İmparatorluğunun içinde bulunduğu karışıklıklar sayesinde olmuştur. Bizans İmparatoru Phokas, Avarlar'a barış önerisinde bulundu. Yeniden yıllık para yardımı önerdi. Bunun üzerine Avarlar artık Bizans'a saldırmaktan vazgeçip kendilerine akın hedefi olarak İtalya'yı seçtiler. Önceleri Longobardlar'a yardım için Kuzey İtalya'ya ordu gönderen Avarlar daha sonraları buraları yakıp yıkmışlar ve bol ganimet ile geri dönmüşlerdir. Avarlar'ın gittikleri tüm bölgeleri yakıp yıkmaları tüm Avrupalıların bu ulusa barbar gözü ile bakmasına yol açmış ve Avarlar'a karşı diğer ulusları birleştirmişti. Orta Asya gelenekleri ile Avarlar her yıl çeşitli bölgelere akınlar yapıyorlar, buraları yakıp yıkıyorlar, toprakları ele geçirdikten sonra da bol ganimetle Macaristan'ın Segedin kenti yakınlarında bulunan merkezlerine dönüyorlardı. Avarlar'ın zenginliği Avrupa'nın yağmalanmasından ve Bizanslılardan alınan büyük vergilerden ileri geliyordu.
610 yılında Heraklios Bizans İmparatoru olunca Avarlar'a elçiler göndererek buluşmak ve görüşmek istediğini bildirdi. Avar Kağanı da yeni imparator ile buluşmak istediğini bildirmişti. Bunun üzerine elçiler aracılığıyla bugünkü Marmara Ereğlisi buluşma yeri olarak belirlendi. Avar Kağanı'nın bu yakınlığından çok mutlu olan yeni imparator, kağan onuruna büyük şenlikler ve araba yarışları düzenletti. Fakat Avar Kağanı için buluşma Bizans başkentine baskın yapmak aracından başka bir şey değildi. Kağan en seçkin askerleri ile yola çıkmış ve kendisini karşılamaya gelen Bizans İmparatoru'na saldırmıştı. Bu oyunu önceden sezen imparator kılık değiştirerek Bizans'a kaçmış ve savunma önlemleri almıştı. Avarlar, İstanbul surlarını tahrip etmişlerse de orduda çıkan salgın hastalık nedeniyle geri dönmek zorunda kalmışlardı. Avarlar'ın bu oyunu, karşı bir saldırıyı gerektiriyordu ama, Bizans İmparatoru kutsal haçı bulmak üzere İran'a gitmeye hazırlanıyordu. Elçilerin aracılığıyla ikiyüz bin altın karşılığı Avarlar ile Bizanslılar yeniden anlaştılar.
Bizanslıların İran üzerine gitmesi karşısında Avarlar ile Persler arasında Bizans İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmak üzere anlaşma yapıldı. Buna göre İranlılar Anadolu yakasından, Avarlar da Trakya yakasından İstanbul'a yürüyeceklerdi. Kararlaştırılan tarihte Pers orduları Kadıköy'e geldiler. Avarlar ise bir ay gecikme ile geldiler. Slav filosu İran ordusunu Avrupa kıyısına geçirecekti. Ne var ki, Bizans donanması buna izin vermedi ve Slavlar ile İranlıları geri püskürttü. Avarlar ise yaklaşık iki ay İstanbul'u kuşattılar ve hergün saldırdılar, ancak Bizans kendisini çok iyi savundu ve tüm saldırıları geri püskürttü. Savaş sırasında büyük kayıplar veren Avar ordusu geri çekildi ve Macaristan'a döndü. Bizans kuşatmasının başarısızlığı Avar İmparatorluğu'nun dönüm noktası olmuş ve devlet artık bir çöküş dönemine girmişti. Avarlar'ın bütün Avrupa'yı yıldıran eski gücü de azalmaya başlamıştı.
Avarlar'ın gücünün sarsılması üzerine, onlara bağlı kavimler ayaklanmışlar ve bağımsızlık istemişlerdir. İlk olarak Slav boyları bağımsızlık için örgütlenmeye başlamışlardır. Bir Frank tüccarı, Karpatlar yöresindeki Slavlar'ı bir araya getirmiş ve Avarlar’dan koparak 625 yılında bağımsız bir devlet kurmuştur. Kendi krallığını ilan eden Samo ile hemen Bizanslılar Avarlar'a karşı anlaşma yapmışlardır. Bir süre sonra da Uturgur ve Kuturgur kavimleri de Panonia yöresinde ayaklanmışlardır. Bu sıralarda hızla yayılan İslamlık ile savaşan Bizanslılar Avarlar'a karşı onları uzak tutma politikası izlemiştir. Bizans, Avrupa sınırlarına Sırp ve Hırvat kavimlerini yerleştirerek onları Avarlar ile arasında bir tampon bölge oluşturmaya yöneltmiştir. 635 yılında Kuturgurlar'ın yeniden ayaklanmasını Avarlar bastırmıştır. Avarlar ayaklanmalardan sonra Karpat havzasındaki topraklarını ellerinde tutabilmişler ama, ülkenin batısı Slavlar'ın; Karpatlar'ın, doğusu da Kuturgurlar'ın başı Kobrat'ın eline geçmiştir. Bizans İmparatoru Heraklios uzak görüşlü politikası ile Avarlar'ın sonunu hazırlamıştır. Her yandan ayaklanma ve saldırı ile çevrelenen Avarlar'ın durumu günden güne kötüye gitmiştir. Avarlar 676 yılında barışçıl amaçlarla Bizans'a elçilik heyeti göndermişlerdir. Bu tarihten sonra Avarlar artık iyice kendi içlerine kapanmışlar ve uzun bir süre akınlara çıkmamışlar, savaş yapmamışlardır.
Tarih kaynakları 736 yılında Avarlar'ın yeniden toparlanarak Bavyera bölgesine saldırdıklarını bildirmektedir. Bavyera'yı yakıp yıkan Avarlar'ı sonra o bölgenin halkı kovmuştur. Bundan sonra Avarlar ile Bavyeralılar arasında yirmi yıl süren savaşlar başlamıştır. Franklar'dan yardım gören Bavyeralılar ise Avarlar'ı yenerek Viyana önlerine kadar gelmişlerdir. Bu yirmi yıl savaşları Avar devletini iyice sarsmış ve çöküşünü hızlandırmıştır. Daha sonraları Bavyera dukası Franklarla savaş için Avarlar ile anlaşmıştır.
Frank hükümdarı Büyük Karl ise büyük hazırlıklardan sonra 791 yılında Avar seferine çıkarak konuyu kesin bir çözüme bağlamak istedi. Çeşitli ordularla desteklenen Büyük Karl'ın seferi Tuna kıyılarında ilerledi. Avarlar kalelerini bırakarak ülkenin iç kısımlarına, dağlık ve ormanlık bölgelere çekildiler. Büyük Karl Viyana önlerinde karşılaştığı bir kısım Avar ile savaşmış ve onların direncini zorla kırabilmiştir. Ayrıca Tuna nehrinde de bir filo Avar ülkesinin içlerine doğru girmiştir. Filo ile beraber iki kara ordusu Avarlar'ın yerleştikleri bölgeleri kuşatarak ele geçirmişlerdir. Franklar Sirmium bölgesini de fethederek Avarlar’ın hazinelerine el koymuşlardır. Franklar'ın Avar seferi başarıyla ilerlerken birden kış bastırmış ve orduda veba salgını ortaya çıkınca Büyük Karl savaşı sürdürmekten vazgeçerek geri dönmüştür.
Frank seferinden sonra Avarlar dağınık bir durumda iken bu kez de Saksonlar gelerek Avarlar'ı Franklar’a karşı ayaklandırmışlardır. Avarlar'ın çoğunluğu intikam almak için ayaklanmışsa da sonraları barış taraftarları üstün gelmiştir.Yeni seçilerek başa geçen Tudun Kağan elçiler göndererek Hıristiyanlığı benimseyerek Frank koruması altına girmek istediğini söylemiş ama, Büyük Karl Avarlar'ın bu önerisini reddetmiştir. Bir süre sonra Büyük Karl yarım bıraktığı Avar seferine yeniden başlamıştır. Büyük Karl'ın oğlu Pepen Avarlar'ı yenerek onların devlet hazinelerini ele geçirmiştir. Pepen, Tudun'un barış isteğini kabul etmiştir. Avar Kağanı Tudun Büyük Karl'a bağlılık yemini ederek arkadaşları ile beraber Hıristiyan olmuştur. Hıristiyanlığı benimseyerek ülkesini kurtaracağını uman Tudun Kağan yanılmış ve Büyük Karl Avar ülkesinde belirli askeri merkezler kurarak ordusunun bir kısmını buralarda nöbetçi olarak tutmuştur. Tuna'nın sol kıyılarına kadar olan bölgeleri kendi ülkesine katmış ve böylece Frank Krallığı ile Bizans İmparatorluğu komşu olmuşlardır. Büyük Karl ayrıca Bizanslıların Avarlarla anlaşmalarını önlemek amacıyla Tuna boylarına Germenler ile beraber Slav boylarını getirterek yerleştirmiş ve arada bir tampon bölge oluşturmuştur.
Franklar'ın aldığı önlemler Avarlar'ı son derece kızdırmış ve bunun üzerine ayaklanarak başta Tudun olmak üzere Hıristiyanlıktan vazgeçerek Bavyera bölgesine saldırmışlar ve buradaki Frank komutanını öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Büyük Karl yeni bir Avar seferini başlatmış ve bu kez Avarlar'ı kesin bir yenilgiye uğratmıştır. Franklar'ın bu son seferleri Avar İmparatorluğu'nu tarihin derinliklerine sürüklemiştir. Tarihsel kaynaklarda Avarlar'ın son tarihi olarak 803 yılı görülmektedir. Bu tarihten sonra Tudun adı yok olur ve yerine geçen Zodan ise bütünüyle Franklar'a bağlanır. Büyük Karl Avar İmparatorluğu'nu yıktıktan sonra Avar ülkesini yeniden düzenler ve bu toprakları beş kontluğa bölerek kendisine bağlar. Salzburg piskoposunu bu ülkenin ruhsal lideri ilan eder.
Click this bar to view the full image. |
Avar İmparatorluğu
Avar İmparatorluğu dağıldıktan sonra çevrede yaşayan Komşu Slavlar bu ülkenin toprakları üzerine düşmüşlerdir. Kanlı savaşlardan sonra Avarlar yeni gelen yabancı kavimler ve daha çok Slavlar arasında erimişlerdir. Bir süre sonra 814 yılında Bizans'ı kuşatan Bulgar ordusunda Avarlar savaşmışlardır. Hırvatlar'ın Franklar'a karşı ayaklanmalarına Avarlar da katılmışlardır. Daha sonraları ise Avarlar, Tuna havzasına gelen ve buraya yerleşen Macarlarla birleşmiş, bunlarla kaynaşmışlardır. Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Avar ülkesinin Bohemya ve Batı Macaristan bölgelerinde büyük Moravya adı verilen Slav devleti, Kuzey Macaristan, Eflak ve Bulgaristan'da Türk-Bulgar Hanlığı kurulmuştur. Karpatların güneyi ile doğusu da Macaristan'a günümüzdeki isimlerini verecek olan Onogurların eline geçmiştir. Günümüzde Macaristan devleti sınırları içinde yaşayan Avar kalıntısı bazı nüfus toplulukları bulunmaktadır. Bunlar kapalı topluluklar olarak eski geleneklerini yaşatan topluluklardır. Çiğil ve Szekely toplulukları Avarların günümüzde Macaristan'da yaşayan boylarıdır. Avarlar'ın bazı boyları da Bulgaristan'da yerleşmiştir. Tisa havalisinden Tuna sahillerine kadar uzanan alanda Bulgar Türkleri ile karışarak yaşamışlar ve günümüze kadar gelmişlerdir. Bulgaristan'da yaşayan Türklerin önemli bir kısmı burada yerleşen Avar boylarıdır. Ayrıca bugün Kafkasya'nın Dağıstan bölgesinde yaşayan çeşitli boylar da Avarlar'ın uzantılarıdır.
Avarlar'da Kültür
Avar kültürü ile ilgili buluntular daha çok Macaristan'da yapılan kazılarda çıkmaktadır. Bu buluntular iki gruba ayrılır. Birinci grup, doğrudan İç Asya'dan gelen Avarlarla ilgilidir. Macaristan'da ortaya çıkarılan onbeş bin Avar mezarından çıkarılan buluntular ağır dökme kayışlar, koşum takımları ve küçük heykelciklerdir. Macaristan'ın Balaton kenti yakınlarında daha çok Orta Asya'dan gelme Avar eşyası bulunmuştur. Bu tür eşya üzerinde süsleme olarak hayvan dövüşleri, hayvanları parçalayan grifon, üzüm salkımı ve yaprak biçimleri vardır. Bu grubun etkileri Almanya ve Fransa'da yaşayan kavimlerde de görülmüştür. Bu gruba daha çok Keszthely adı verilmektedir. İkinci gruba ise Martinovka kültürü adı verilmektedir ve daha çok İskit, Hun-Bizans ve Gotlar'ın etkilerinin karışmasından oluşmuştur. Bu buluntular öncelikle Avarlar ile birlikte bu alanlardan Macaristan'a giden Kuturgur ve başka Bulgar Türk kavimlerine aittir. İkinci gruba giren buluntulardaki madeni eşyalarda dövme tekniği görülür.
Birinci gruba giren kazılarda kafatasları da bulunmuştur. Bunlar genel olarak Brakisefal karakter taşımaktadır. Bu durumda yalnızca eşyanın işleniş biçimi değil, iskeletler de Avarlar'ın yönetici kesiminin Orta Asya'dan geldiklerini kanıtlamaktadır. Avar mezarlarının bazen binden fazla mezar barındırması onların topluca oturduklarını ve yaşadıklarını göstermektedir. Avarlar, ölüleri doğuya doğru yatırır ve öteki dünyada aç kalmasın diye de yanına yiyecek koyarlardı.
Diğer Orta Asya kavimleri gibi Avarlar da atlı ve yaylı bir kavimdi. Genellikle at sırtında dolaşır ve at sırtında yaşarlardı. Savaşlarda ise yay kullanırlardı. Yaylarını kemerin solunda, ok kutusunu ise kemerin sağında taşırlardı. Yayın yanı sıra savaşlarda kılıç da kullanırlardı. Avar kılıçları hem düz hem de eğri yapılırdı. Üzengileri ise daire biçimindeydi. Buluntular arasında ele geçen çifte borulu kaval da ilginçtir. Bir erkek iskeletinin elinde bulunan kaval iki artı beş olmak üzere toplam yedi delikliydi ve bunun benzerlerine Türkistan, Kafkasya ile Volga bölgelerinde rastlanıyordu.
Avarlar ile ilgili diğer arkeolojik buluntuların Orta Asya kazılarında ele geçenlerle benzerlik taşıması bu ulusun hem Türk, hem de Orta Asyalı olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca Avar dilindeki Türkçe kökenli sözcüklerin fazla olması da, Avarlar'ın Türklüğü'nü gösteren bir başka tarihsel kanıttır. Göktürk alfabesi kullanırlar ve Çuvaş Türkçesi ile konuşurlardı.
Avarlar'da Devlet
Avrupalıların "Avar" dedikleri bu kavmin Türkçe'de okunuşu "Apar"dır. Orhun yazıtlarında bu biçimde yer alması, Avarlar'ın Türkçe'de Apar olarak adlandırıldığını göstermektedir. Avrupa Avar kağanları da, Asya'daki Avar kağanlarının soyundan geliyorlardı. Hunlarla karşılaştırıldığında daha iyi bir devlet örgütleyicisi olan Avarlar Asya'da öğrendikleri devlet geleneğini Avrupa'ya taşımışlar ve bu geleneği Avrupa'da göçmen ve barbar olarak yaşayan kavimlere öğretmişlerdir. Macaristan'a yerleştikten sonra, devlet merkezini sağlam kurmuşlar, üç yüzyıla yakın bir süre oturdukları ülkenin egemeni olmuşlardır. Çeşitli savaşlarda yenilmelerine karşı, devlet geleneğinin güçlü olması nedeniyle bu kadar uzun bir süre ayakta kalabilmişlerdir. Kendi zamanlarında Roma ve Bizans İmparatorluklarına kafa tutabilmelerinin de arkasında yatan gerçek neden, sağlam bir devlet geleneğine sahip olmalarıdır.
Avarlar da temelde, Hunlar ve diğer eski Türk devletleri gibi göçebe bir kavimdiler. Avar devleti genelde kavimler ve kabilelerden meydana gelen bir federasyon yapısında kurulmuştu. Devletin yönetici kesimi Avarlar'ın kurucu hanedanından geliyordu ama, ülkede çok değişik kökenden gelen kavimler ve boylar vardı ve bunlar Avar egemenliği altında beraberce yaşıyorlardı. Kafkasya'dan geçerken birçok Bulgar-Türk kavimlerini bu arada Ogur, Oturgur, Kuturgur ve Onugur kavimlerini de beraberlerinde sürüklemişlerdi. Türk kavimlerinden başka Germen olan Gepid'ler ve önemli sayıda Slav boyları Avarlar'ın egemenliği altına girmişlerdi. Avarlar, kendilerine bağlı bu kavimleri daha çok sınır boylarına yerleştirirler ve saldırılara karşı tampon olarak kullanırlardı. Ayrıca bazı seferlerde gene bu bağlı kavimleri öncü güçler olarak savaşa sokarlardı. Avarlar kendilerine bağlı kavimlere pek acımamışlar tehlike anında onları kullanmışlardı. Böylece hem kendi ordularını koruyorlar, hem de bağlı kavimleri kırdırıyorlardı. Hem Asya, hem de Avrupa Avar devletlerinin başında kağan unvanı taşıyan bir hükümdar bulunuyordu. Kraldan sonra ise Yuğruş adını taşıyan vezirler geliyordu. Avarlar'da ayrıca bir de Tudun rütbesi bulunuyordu. Daha çok başkomutan için kullanılan bu unvana genelde kağan sahipti.
Avarlar'ın devlet örgütlenmesi temelde ordu ve askerliğe dayanıyordu. Avarlar her zaman Avrupa ülkelerinden fazla bir orduyu hazır tutmuşlar ve bu ordu ile seferlere çıkmışlardır. Ordu saldırı ve savunmaya göre iki türlü kuruluyordu. Saldırı ordusunun yapısı şöyleydi: Avarlar ve Bulgar Türkleri atlı güçleri, Slavlar, Gepidler ve diğer kavimler ise piyade ile filoyu oluşturuyorlardı. Sirmium savaşı sırasında kuşatmayı bilmeyen Avarlar, daha sonra bunun tekniğini çok iyi öğrenerek tüm savaşlarında başarı ile uygulamışlardı. Ordu devletin olduğu kadar toplumun da belkemiğini oluşturuyordu.
Dış politikada Avarlar kendilerinden önce ülkelerine egemen olan Batı Hun İmparatorluğu'nun yolunu izlemişlerdir. Avar kağanları ile Bizans imparatorları arasındaki ilişki her zaman gergin olmuştur. Her iki devlet sürekli olarak birbirine karşı iki yüzlülük ve kurnazlık politikası izlemiştir. Bizans imparatorlarının Avar devletine ödedikleri yıllık yardım paraları gerçekte ağır yıllık vergilerden başka bir şey değildir. Buna karşılık Bizans imparatorları Avar ülkesini her zaman Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası sayarlardı ve bu toprakları kaçak oldukları için Bizans koruması altına giren Avarlar'a armağan olarak verdiklerini ileri sürerlerdi. Bizanslıların bu iyimserliğine karşı Avarlar, birkaç kez Bizans ülkesine saldırarak İstanbul yakınlarına gelmişlerdir. Bizans'a düşman olan Avarlar Batı Roma ve Germenlere karşı hoşgörü politikası izlemişlerdir. Longobardlar Avarlar ile dost ilişkileri içinde olmuşlardır. Yenilgiye uğrayan Gepidler ise Avarlara boyun eğmeyi, akraba Longobardlara uyruk olmaya tercih etmişlerdir. Avarlar da bunun üzerine Gepidlere iyi davranmışlar köle uygulaması yapmamışlardır. Gepidler zamanla Avarlar içinde erimişler ve isimleri Avarlar ile beraber tarih sahnesinden silinmiştir.
Slav tarihi açısından Avarlar'ın büyük önemi vardır. Atlı göçebe bir toplum olan Avarlar, savaşlarında ve seferlerinde kendilerine piyade hizmeti görecek asker sağlamak amacıyla fethettikleri yerlere Slav kavimlerini yerleştirmişler, sınır boylarında koruyucu göçler olarak kullanmışlardır. Slavlar, Avarlar sayesinde Elbe, Karpat, Vistül, Dalmaçya, Balkanlar ve Macaristan gibi çok geniş bir alana yayılmışlardır. Bu nedenle Slavlar genişlemelerini ve bu kadar geniş bir alana yayılmalarını Avarlar'a borçludurlar. Avarlar her şeye karşın Slavlar'ı çok derinden etkilemişlerdir. Slav kaynaklarında Avarlar ile ilgili çeşitli bilgiler görülmektedir. Slavlar Avarlar'ı kullanarak ilerlemişler ve yayılmışlar, daha sonra Avarlar'ın yok olmasıyla bugünkü durumlarına gelmelerini sağlayan sürece girmişlerdir. Slavların dilinde var olan "Avarlar gibi yok oldular" sözü, Slavların Avarlar'ın yıkılmasından ve onların yerlerini böylece ele geçirmelerinden dolayı sahip oldukları sevinci dile getirmektedir.
Avarlar'da Din
Din açısından Avarlar ile ilgili kaynaklar değişik bilgiler vermektedir. Diğer Orta Asya ve göçebe kavimleri gibi Avarlar'ın da şamanist oldukları düşünülebilir. Avarlar'da şamanlık ve şamanlar bulunduğunu gösteren bazı sözcükler, onların dilini yansıtan belgelerde ortaya çıkmıştır. Bizans kaynakları da büyücü veya sihirbaz olduğu sanılan bir kişinin Bayar Kağan'ın eliden kaçtıktan sonra Bizans İmparatorluğu'na sığındığını söylemektedir. Bu gibi veriler Avarlar'ın temelde ve başlangıçta şamanlık dinini benimsediklerini göstermektedir.
Avrupa'nın içlerine girdikçe ve Avrupalı uluslarla ilişki kurdukça Hıristiyanlık Avarların önüne çıkmıştır. Bazı Bizans rahiplerinin Avar ülkesinde Hıristiyanlığı yaymak için çalıştıklarına dair bilgiler vardır. Hıristiyan papazları propaganda yaparken yakalayan Avarlar bunlara pek bir şey yapmamış, sonra da serbest bırakmışlardır. Worms piskoposunun Avar ülkesinde Hıristiyanlık propagandasına çıktığı tarih kaynaklarında açıkça yazılmıştır. Avarlar Hıristiyan piskoposlara dokunmadıkları gibi, Hıristiyan olmaya da yanaşmamışlardır.
Avarların Hıristiyanlığı benimsemesi ancak Franklar'ın ülkeyi ele geçirmesinden sonra başlamıştır. Frank Kralı Büyük Karl'ın gönlünü kazanarak ülkeyi kurtarmak isteyen Avar Kağanı Hıristiyanlığı benimseyince, onunla beraber birçok kişi de Hıristiyan olmuştur. Ama ülke gene de elden gidince, Avarlar arasında bu kez de Hıristiyanlığa karşı bir tutum ortaya çıkmıştır.
Kaynakça:
Tarihte Türk Devletleri Milliyet Yayını